İlim Yayma Cemiyeti, Sakarya Necip Fazıl Kısakürek Yüksek Öğrenim Erkek Öğrenci Yurdu’nda “Kıyamette Akrabalık” konulu konferans düzenledi.
Konferansta konuşmacı olarak Orhan Camii İmam Hatibi Mustafa Aydın katıldı.
“ Bismillahirrahmanirrahim “ Değerli arkadaş, Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun inşallah. Bu akşam lezzetleri kesen ölümden ve ölüm sonrasından bahsetmek istiyorum. Gündemimizde daima ölüm var fakat bazı hadiselerle ölümün biraz daha hatırlandığını görüyoruz. Gerek gençlerin ölümü, gerek şiddet içinde bir ölüm, gerek yazarların çizerlerin ölümü veya farklı kişilerin ölümü bazen ölümü insan hayatında birinci sıraya taşımaktadır. Yaşlılarda daha çok gözüken bu hadise, er geç hepimize muhakkak gelecektir. Bunun için ölümü konuşmak aslında gençlerle daha güzel olduğu kanaatindeyim. Çünkü ölüm, hayatı güzel yaşamak, bizim için çok önemlidir. Eğer bu hayat doğru ve güzel yaşanacaksa, ölümü bilmeye, inanmaya çok ihtiyacımız vardır. Yoksa hayatı yaşamayacak yaşa geldikten sonra ölümü bilmek hayatı geri getirmeyeceği için çok makbul değildir. Çünkü Kuran-ı Kerim’de “Şu kimselerin tövbesi makbul değildir.” Ecel kendilerine geldiği zaman, yaklaşırken tam o anda ben tövbe ettim diyor. O zaman hayatın baharında ölümü bilenlerin kıyamet gününde de arşın gölgesinde gölgelenecekleri çok açık belirtirmiştir. Görevim icabı cenazelere gidiyorum, çok üzücü tablolarla karşı karşıya kalıyorum. Hayatta yeniden imamlığa başlamış olsaydım şöyle yapardım: Gitmiş olduğum sünnet cemiyetleri, nikah merasimleri, düğün ve cenazeleri kayıt ettiğim bir defterim olsun isterdim. Şimdi öyle cenazelere gidiyoruz ki hiç ahiret duygusu ne bende var, ne de cemiyette katılanlarda var. Son derece donuk bir cenaze ile karşı karşıyayız. Yani: tabutun başında konuşan biz, helallik isteyen biz ama bazen diyorum ki benden mi kaynaklanıyor yoksa katılımcıların İslam’dan uzak duruşundan mı kaynaklanıyor yahut cemaatin İslam’a zafiyeti mi? Yoksa ölünün bizim üzerimizde ki tesirsizliği mi bilemiyorum. Ama bazı cenazeler de az da olsa manevi bir havanında olduğunu görüyoruz. Öyleyse cenazelerde görüyoruz ki biyolojik anlamda ölüme kafir de üzülüyor, müminde üzülüyor.
Bir Mümin’in ölümle ilgili üzüntüsü neyle sınırlıdır? Mesela bir akrabamızın annesi ölüyor, gidip taziyesini yapıyoruz belki bir akşamda kuran dinliyoruz biz normal hayata devam ediyoruz. Ama o evde henüz acı devam ediyor, sebep akraba birinci dereceden de ondan. Öyleyse ölüm hadisesi ilk defa mı bizim dünyamıza geldi? Sözü uzatmadan şu şekilde söylemek gerekirse: Akrabalarımızla din bakımından ilişkilerimiz var mı?
1- وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ “Yakın akrabalarını uyar”
2- ا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا “ Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi cehennemden koruyunuz.
Bunun için cehennemden nasıl korunulur dendiğinde, İslam’ı yaşayarak biz örnek olacağız veya dini öğreterek koruyacağız diyelim.
İnsan ölürken genellikle sevdikleri olur, hatta denir ki yoğun bakımda yanına gitsek kuran okuya bilsek, hele de doktor ümidi kesmiş yada durumu görmüş eve götürün, evde dursun derler ama ailesi yanında olsun der. Böyle bir durumda o akrabalara şöyle buyuruyor: Bakınız:
فَلَوْلَا إِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ
Hele o can boğaza gelip dayandığında, geldiği zaman! Ey akrabalar, ey yakınında ki dostlar! O vakit siz bakar durursunuz! Ona biz sizden daha yakınız, ama siz göremezsiniz. Madem ceza görmeyeceksiniz ahirette, madem ahirete inanmıyorsunuz o can çeken insanı geri çevirsenize iddianızdan doğruysanız. Hiçbir güç ölen kişiyi geri getiremez diyor Kuran-ı Kerim, adeta meydan okuyor.
Ölümün birinci noktasında büyük bir şiddet var ve onda çok aciziz.
Gelelim ikincisine kıyamet!
“ يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ “
Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun. O saatin (kıyâmetin) zelzelesi (şiddetli sarsıntısı), muhakkak ki çok büyük bir şeydir.
Kıyamet gününü gördüğünüzde her emzikli anne, emzirdiğinden vazgeçer. Allah kıyameti anne üzerinden anlatıyor, merhamette anne ve babadan daha ileri anlatılıyor. Çünkü peygamberimiz (s.a.v) bir anneyi göstererek, bu çocuğunu anne hiç ateşe atar mı diye soruyor? Atmaz ya Resul Allah diyor. Allah’ın kulları üzerinde ki merhameti, annenin bu çocuğuna olan merhametinden daha büyüktür. Sonra diyor ki ayette her gebe olan kişi çocuğunu düşürür. Kıyamet o kadar şiddetli ki herkesi sarhoş olarak görürsünüz. Öyle bir şiddet olacak ki dağlar un ufak atılmış gibi olacak, güneş dürülecek, sular birbirine kaynayacak, yıldızlar dökülecek, infitah inşirah ve tekfir surelerini okuyun kıyameti gözünüz gibi görür gibi olursunuz.
Demek ki kıyamette akrabalık ilişkileri nasıl olacağına dair hem iyi yönü var hem de kötü yönü var. Her ikisini de ele almaya çalışıyorum. Bunlardan birisi ayet şöyle:
فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُم مِّن دُونِهِ قُلْ إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلَا ذَلِكَ
هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ
(Ey Allah\'a eş koşanlar!): Siz de O\'ndan başka dilediğinize tapın! De ki: Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini ziyana sokanlardır.
Bilesiniz ki, bu apaçık hüsrandır.
Mustafa Aydın: “Ahirette akrabalık bağlarının kuvvetli olmasını istiyorsanız eğer dünyada güzel ameller gerçekleştirmeniz gerekmektedir. Akrabalar değil, imanlı dostlar bize cenazede şahit olacaktır” diyerek sözlerine son verdi.