Sakarya Başörtüsü Platformu 138.Başörtüsü Eylemi
“Gerekçeli Kararımız: Zulme direnmek sorumluluğumuzdur!”
Sakarya Başörtüsü Platformu yasak karşıtı Başörtüsü Eylemlerinin 138.’sini gerçekleştirdi. Eylemde, AKP’nin darbeci egemenlik anlayışı ile yüzleşmek yerine militarist anlayışa yaranmacı bir tutum sergilemesi eleştirilirken, geçen hafta Sakarya’da yaşanan olaylara da değinilerek Müslümanların Kürt sorununa ilişkin adalet merkezli bir perspektife sahip olması gerektiği ifade edildi.
Sakarya Başörtüsü Platformu 138. Başörtüsü Eylemini gerçekleştirdi. Eylemde basın açıklamasını Platform adına Özgür-Der Geyve Temsilcisi Mustafa ÖZER okudu. Açıklamada, halkı ve siyaseti kaos ortamına sürükleyen darbeci zihniyet ve Ergenekon gibi paramiliter uzantıların suçüstü yakalanmasına karşın hükümetin halen daha darbeci anlayışla yüzleşememesi protesto edildi.
“İyi anlaşılsın ki; toplumsal sorunlar, baskı ve yasaklarla çözülemez. Haklı talepler şiddetle asla susturulamaz. Bilakis sorunları daha da büyütür. Nitekim Kürt sorunu, egemen zihniyetin yıllardır sürdürdüğü inkârcı zulüm politikalarının sonucunda bu noktaya gelmiştir.” denilen açıklamada Kürt halkını PKK ile özdeşleştirmenin büyük bir hata olacağının ve bunun Müslüman Kürt halkını yok saymak anlamına geleceğinin altı çizildi.
Bazı yayın organlarınca her fırsatta İslam’a ve Müslümanlara saldırıldığı, bunun son örneğinin de Hüseyin Üzmez olayıyla yaşandığı dile getirilen açıklamada: “Danimarka’da İslam’a ve tevhid peygamberi Hz. Muhammed’e yönelik çirkinlikler sergileyen zihniyetin Türkiye acenteliğini yapanlara; inancımızı ve değerlerimizi hedef alan bu tür yayınlardan bir an önce vazgeçmeleri çağrısı yapıyoruz.” denildi.
Zulüm ve baskılara karşı durmanın en temel ibadi sorumluluk olduğu ve bu sorumluluğun Türkiye’de başörtüsüne özgürlük için direnmek, Filistin’de ise Siyonist zulme karşı durmakla yerine getirilebileceği ifade edildi.
Eylemde “Tevhid Adalet Özgürlük” yazılı pankart ve “Yasak Sürüyor; (D)uyuyor musunuz?”, “Başörtümüz Kimliğimiz; Vazgeçmeyiz”, “yazılı dövizler taşıyan platform mensupları, eylem boyunca “Yaşasın Ümmetin Kardeşliği” ve “Zulme Karşı Direneceğiz” sloganlarını attılar.
Sakarya Başörtüsü Platformu 138.Basın Açıklaması
Gerekçeli Kararımız: Zulme direnmek sorumluluğumuzdur!
Türkiye önemli bir süreçten geçiyor. Toplumu ve siyaseti geren uygulamaların kaynağındaki darbeci zihniyet ve Ergenekon gibi paramiliter uzantıları suçüstü yakalanıyor. Ama kuklalar ele geçtiği halde, onların iplerini ellerinde tutanlara ise hâlâ dokunulamıyor. Oysaki adalet ve özgürlük ancak darbeci egemenlik anlayışı ile yüzleşildiğinde sağlanabilir. Aksi takdirde laik-antilaik, Alevi-Sünni ya da Türk-Kürt çatışmaları yaratarak imtiyazlarını korumak isteyenler, geleceğimizi karartmak için her türlü yola başvurabilir.
Sakarya’da hafta içi yaşanan gelişmeler bu durumun somut örneğidir ki, ilgili partilerin sağduyulu yaklaşımları sonucu bir felaketin kıyısından dönülmüştür. İktidarını kaybetmek istemeyen silahlı bürokratik ideolojik unsurlar halkları karşı karşıya getirerek kendisine bağımlı kılmaya çalışmaktadır.
İyi anlaşılsın ki; toplumsal sorunlar, baskı ve yasaklarla çözülemez. Haklı talepler şiddetle asla susturulamaz. Bilakis sorunları daha da büyütür. Nitekim Kürt sorunu, egemen zihniyetin yıllardır sürdürdüğü inkârcı zulüm politikalarının sonucunda bu noktaya gelmiştir. Buna rağmen, egemen zihniyet; inkârında ısrar etmekte, Batı’da linç, Doğu’da baskı ve şiddet hüküm sürmektedir. Geçtiğimiz haftalarda Milli Güvenlik dersinde “Dağa çıkın da sizi öldüreyim” denilerek hakaret edilen öğrenciler; bu durumu şikayet ettiklerinde şikayetlerinin karşılığında okulda baskına uğramışlardır. O halde öğrencilerin şikâyet dilekçelerinin sonucunu tahmin etmeye gerek var mı?
Bu noktada şunu söylemeliyiz ki Kürt halkını PKK ile özdeşleştirmek büyük bir hatadır. Bu Müslüman Kürt halkını yok saymak anlamına gelir ve bu tutumla sorunun çözülmesini bırakın sağlıklı tespitler yapılması dahi söz konusu olamaz.
Ancak Kurt kuzuyu yemeyi kafasına takmış bir kere... Geriye kalan buna yasal bir kılıf uydurmaktır; tıpkı Danıştay saldırısının gerekçeli kararında da olduğu gibi! Saldırının Ergenekon çetesi tarafından, olası darbe sürecini hızlandırmak için yapıldığı ortaya çıktığı halde; kararda, sebep ‘başörtüsü’ gibi gösterilmiştir. Anlaşılan o ki, kalem çoktan kırılmış, geriye bahanesini yazmak kalmıştır O halde başörtüsüne ilişkin anayasal düzenlemenin akıbetini merak etmeye gerek var mı?
Bu tür bir anlayış kesinlikle kabul edilemez. Hiçbir hukuki dayanağı bulunmayan başörtüsü yasağını uygulayanlar suç işlediği halde, suç işleyenler değil başörtülüler cezalandırılmaktadır. Buna karşı, çeteci yapıların suçüstü yakalanan adamları bir bahaneyle kurtarılmaktadır; tıpkı Şemdinli ve Yüksekova çetesi davalarında olduğu gibi... Bu nasıl bir anlayıştır ki; masuma suçlu muamelesini reva görürken, asıl suçluları serbest bırakabilmektedir?
Nasıl bir hukuktur ki bu; hem Darbe Günlükleri’nin gerçek olduğunu kabul etmektedir, hem de darbecilerle ilgili hiçbir işlem yapmamaktadır? 2004 yılında iki darbe girişiminin varlığı ispat edilmesine rağmen neden hiçbir dava açılmamaktadır? Maaşlarını halktan toplanan vergilerle alanlar; yine halkın vergileriyle alınan silahları halka doğrultabildikleri halde, bu ağır suç nasıl hâlâ cezasız kalabilmektedir?
Bu soruların cevaplarıyla yüzleşmesi ve çözüm üretmesi gereken AKP Hükümeti ise ilkesizliğin yol açtığı savrulmalar ve çelişkiler yaşamaktadır. Hükümet, Darbeci 12 Eylül zihniyetinin yasakladığı Taksim meydanını emekçilerden esirgeyerek, kimin mahremini kime karşı korumuştur? O zihniyet değil midir bugün kendisini kapatmak isteyen? O zihniyet değil midir yeni darbeler planlayan, çeteler kuran? O halde bu şirinlik gösterileriyle Hükümet kime, hangi mesajı vermektedir? Daha önce yaşanan tecrübelerden hiç ders alınmayacak mı? Yılana tatlı söz edenler, ısırılmaktan usanmadı mı?
Bu hafta gündemle ilgili değinmek istediğimiz bir husus daha var: Doğru olduğu kanıtlandığı takdirde, hiçbir şekilde tasvip etmeyeceğimiz bir olaya karışan Hüseyin Üzmez’in durumu, kartel medyası tarafından Müslümanlara ve Hazreti Peygamber’in evliliklerine yönelik ahlaksızca bir karalama yarışına dönüşmektedir. Başörtümüzle ve namazımızla uğraşanlar, Üzmez olayıyla başlattıkları bu son kampanyayı, acaba daha nereye kadar sürdürmeyi planlıyor? Danimarka’da İslam’a ve tevhid peygamberi Hz. Muhammed’e yönelik çirkinlikler sergileyen zihniyetin Türkiye acenteliğini yapanlara; inancımızı ve değerlerimizi hedef alan bu tür yayınlardan bir an önce vazgeçmeleri çağrısı yapıyoruz.
Sakarya Başörtüsü Platformu olarak, sorunların linç, baskı, yasak ya da şiddetle çözülemeyeceğini bir kez daha vurguluyoruz. Hükümete, çözümün, darbecilerle uzlaşarak değil, ancak bu geleneğin ve uzantılarının tasfiyesiyle mümkün olabileceğini hatırlatıyoruz. Başörtümüzü, inancımızı ve inandığımız gibi yaşama hakkımızı yasaklama niyetinde ısrar edenlere, bizim de İslami DİRENİŞ’te karar kıldığımızı beyan ediyoruz. Gerekçeli kararımız: Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya kadar direnmek, bizim en temel ibadi sorumluluklarımızdandır!
Bu sorumluluk; Türkiye’de başörtüsüne özgürlük için direnmektir, Filistin’de ise Siyonist zulme karşı durmak, özgür Kudüs için mücadele safında yer tutmaktır. Filistinli kardeşlerimiz ki, her türlü acıya, zorbalığa ve katliama maruz kaldıkları halde dirençlerinden ve azimlerinden bir şey kaybetmemektedir, o halde Rabb’imiz onların her daim yardımcısı olacaktır. Bize düşen ise dualarımızı fiillerimize dökmek; Filistin’in özgürlüğü için tevhidi mücadeleyi her yerde yükseltmektir.