Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 170. kez başörtüsü yasağını ve sistemin zorba yüzünü teşhir etti.
CHP\'nin başörtüsü konusundaki ikiyüzlülüğüne değinildi;
Henüz birkaç ay önce, resmi kurumlarda da başörtüsü serbestliğini öngören çabaları, "Demokrasiye saldırı" olarak gören Deniz Baykal, bugün; " İnsanların kılık kıyafetlerini devlete meydan okumak diye anlamak bir saplantının sonucudur. Tek parti zihniyetidir. Herkes o saplantıdan kurtulacak" cümlesini yüzü hiç kızarmadan kurabiliyor.
Yine son günlerde Hindistan\'da yaşana gelişmelerde açıklamanın gündemindeki yerini aldı;"Kendi menfaatleri için dünyayı dahi yakmaktan asla çekinmeyecek olan Amerika, yeni oyununu Hindistan\'daki Müslüman cemaatler üzerinden oynuyor. Maalesef bazı Müslümanlar, bu oyuna aldanıyor; hatta baş aktör olmayı kabul ediyorlar. Bu tavırlarıyla, en çok bölgedeki diğer Müslümanları zor durumda bırakıyorlar. Şu günlerden sonra Hindistan hükümetinin diğer Müslüman gruplara nasıl davranacağını tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek ve bu gibi olaylar, dünyadaki tüm Müslümanların olumsuz tanınmasına sebebiyet verecektir. Müslümanların hangi davayı, niçin savunduklarını çok iyi bilmeleri gerekiyor. Aksi halde, istikbarın piyonu haline gelmek, çok da şaşılası bir durum olmayacaktır. Bu sebeple gelişmeleri doğru zeminlerde okuyarak, furkan ile net yorumlar yapmalıyız ki, etrafımızda gelişen olayların hızıyla olup-bitenleri anlamlandıramayan kişiler için yönlendirici kılavuzlar olabilelim. "
Son olarak filistin davasına ve Gazze\'de devam eden alçakça ablukaya değinilen açıklamada "Müslüman ümmeti kabul etme zilleti" "Gazze\'ye selam direnişe devam" sloganları atıldı başörtüsüne ve filistine destek veren pankartlar taşındı, tekbir getirildi.
"Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 170. Basın Açıklaması:
ZULME KARŞI DİRENİŞ, DOĞACAK BAHARIN HABERCİSİDİR
Başörtüsü yasağı tüm şiddetiyle devam ediyor. Bununla birlikte, konu etrafında bugünlerde yaşadığımız olaylar, "başörtüsü mücadelesi" ile ilgili gelişmeleri farklı boyutlara taşıyor. Malumdur ki, 20'li yıllardan bu yana tesettür ve tesettürlü hanımlarla arası hiç iyi olmayan ve kamusal alanlarda(!) örtü yasağının başlamasıyla birlikte yasağın baş savunucusu olan CHP'nin statük oyu oldukça içselleştirmiş genel başkanı Deniz Baykal'ın birbiri ardına yapmış olduğu açıklamalar, ülkemizde her kesimden insanın gündemine oturmuş bulunuyor. "Modernleşme mühendisliği" projesinde CHP'nin üstlendiği rol, herkes tarafından bilinen bir gerçek. Bu sebeple CHP'nin başörtüsü hatta çarşaf ile ilgili kurmuş olduğu süslü cümleler, insanların zihinlerini oldukça karıştırıyor. Fakat parti içinden ve yandaş medyadan gelen tepkilere rağmen, ısrarla açılımını sürdüren Baykal, insanların zihinlerinin bir köşesinde "acaba(!)" sorusunu bırakmıyor da değil. Bu açılımın
başörtüsü yasağını hangi yönde etkileyeceğini şimdiden tahmin etmek zor. Bunun yanı sıra yapmış olduğu son açıklamalar da tüm halkı
şaşırtmaya yetmiştir. Henüz birkaç ay önce, resmi kurumlarda da başörtüsü serbestliğini öngören çabaları, "demokrasiye saldırı" olarak
gören Deniz Baykal, bugün; " İnsanların kılık kıyafetlerini devlete meydan okumak diye anlamak bir saplantının sonucudur. Tek parti
zihniyetidir. Herkes o saplantıdan kurtulacak" cümlesini yüzü hiç kızarmadan kurabiliyor.
Üstelik bu sözlerinin yanı sıra, tek parti döneminde hâkim olan, halkın kılık kıyafetini dahi zorla değiştirme sınırına gelen resmi ideoloji
mantığını da eleştirme çabası, basit bit ironi olarak karşımızda duruyor. Aslında bu durum, Türkiye'de var olan kimliksiz politikanın
bir tezahürüdür. Bu zamana kadar, her seçim kampanyası öncesinde karşılaştığımız bu tür ikiyüzlü tavırlar, bu hamle ile boyut
değiştirerek yeni bir format ve ivme kazanmıştır. Değerlerin değersizleştirildiği bir çağın muhatapları olarak, bu tür basit
manevraların halkımızı yönlendirmesine ve böylece değerlerimiz üzerine kurduğumuz mücadelelerimizin anlamsızlaştırılması çabalarına karşı uyanık olmalı ve ferasetin hâkim olduğu net tavırlar oluşturmalıyız. Bu gelişmeler neticesinde çıkan çok önemli ve çok dikkat edilmesi gereken bir sorun da "örtünün" Allah'ın bir emri olarak değil, gelenek olarak kabul edilme/ettirilme çabalarıdır. Eğer bu çabalar sonuç verirse,
zaten oldukça yozlaşmaya uğramış örtü şeklinin, meşru zemine oturtulması ve bunun, doğru örtü şekli olarak addedilmesi kaçınılmaz
olacaktır. Müslümanların bu gibi zihni yönlendirmelere karşı basiretlerini daima açık tutmaları bir zorunluluktur.
Bu hafta Hindistan'da yaşanan olaylar da biz Müslümanları son derece üzmüştür. Pakistan lideri Pervez Müşerref'i Beyaz Saray'a çağırıp, "ya yüzde yüz bizimlesin, ya yüzde yüz bize karşı" diyen George Bush ekibinin, bugün bu olaydan birçok kazanımı olacaktır. Halkı birbirine
karşı kışkırtıp, ayrılıkçı gruplara kendisinin temin ettiği nükleer silahları kontrol altına almak; Pakistan'a karşı geleceğin güçlü
devletlerinden biri olacak olan Hindistan'ı kendi saflarına çekerek o bölgede hâkimiyetini ilan etmek; Hindistan'ın nüfusundan ve
zenginliklerinden yararlanmak; tahmin edilebilecek kârlardan birkaç tanesi sadece. Kendi menfaatleri için dünyayı dahi yakmaktan asla
çekinmeyecek olan Amerika, yeni oyununu Hindistan'daki Müslüman cemaatler üzerinden oynuyor. Ve maalesef bazı Müslümanlar, bu oyuna aldanıyor; hatta baş aktör olmayı kabul ediyorlar. Bu tavırlarıyla, en çok bölgedeki diğer Müslümanları zor durumda bırakıyorlar. Şu günlerden sonra Hindistan hükümetinin diğer Müslüman gruplara nasıl davranacağını tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek. Ve bu gibi olaylar, dünyadaki tüm Müslümanların olumsuz tanınmasına sebebiyet verecektir. Müslümanların hangi davayı, niçin savunduklarını çok iyi bilmeleri gerekiyor. Aksi halde, istikbarın piyonu haline gelmek, çok da şaşılası bir durum olmayacaktır. Bu sebeple gelişmeleri doğru zeminlerde okuyarak, furkan ile net yorumlar yapmalıyız ki, etrafımızda gelişen olayların hızıyla olup-bitenleri anlamlandıramayan kişiler için yönlendirici kılavuzlar olabilelim. Diğer türlü, bizim kılavuzluk yapmadığımız durumlarda, zaten birileri fazlasıyla yanlış kılavuzluğa aday görünüyorlar.
Gündemimizi oluşturan, en azından oluşturması üzerimize bir yükümlülük olan bir konu da gözyaşları kan haline dönüşmüş olan Gazze\'nin durumudur. Bugün, açık cezaevi haline getirilen Filistin, çok şiddetli bir ambargoyla karşı karşıya bulunmaktadır. Yiyecek, enerji, ilaç gibi hayati ihtiyaçların yoksunluğu tahayyül sınırlarımızı aşan noktalara ulaştı. Salgın hastalıklar oldukça yaygınlaşırken, yüzlerce çocuk besin
yetersizliğinden solunum cihazına bağlı olarak yaşamak zorunda; elektrik yoksunluğuyla birlikte. Bombardımanlar ise sürekli devam
ediyor ve her gün birçok masum şehit oluyor. Artık rahat koltuklarımızdan kalkıp Filistin sahnesine inmemiz gerekiyor. Yoksa bu
seyircilik, İslam dünyasının alnında kara bir leke olarak kalacaktır.
Her zaman dile getirdiğimiz bir gerçeği bir kez daha dile getirmeliyiz ki, zulüm zincirleri hiçbir zaman birbirinden bağımsız değildir
dolayısıyla bizim mücadele ve direnişimiz de ne mekân ile ne de zaman ile sınırlı olabilir. Bizim için Filistin meselesi, başörtüsü
mücadelesinden bağımsız olmadığı gibi, bu olaylar karşısında kuşanacağımız tavırlar da birbirinin tetikleyicisidir. Dolayısıyla,
bugün Filistin konusunda Müslümanların hazmedilemez suskunluğu, başörtüsü mücadelesine bakış açılarını da resmetmektedir. O halde,
zulmün daima bir kaynaktan olduğunun ve direnişin de her daim aynı temeller üzerinden şekillendiğinin altını kalın puntolarla bir kez daha
çizmemiz gerekiyor.
Bugün,Filistin direnmeyi seçiyor; bizim utanç verici suskunluğumuza rağmen… Onlar tercihlerini asra şahitlik etmekten yana kullanıyorlar; bizim ise ayağa kalkmak için artık üzerimizden silkeleyecek toprağımız bile kalmadı. Uyuşukluk hali etrafımızı sardı. Ve tavırlarımız, atıllaşmanın verdiği his ile kendine yeni tanımlamalar getiriyor. Ama şunu hiçbir zaman unutmamalıyız ki; Rabbimizin katında geçmişin hesabını vereceğimiz gibi, bugünkü akıl almaz sessizliğimizin de hesabını vereceğiz. Filistin; bizim canımızdır. Filistin; bizim namusumuzdur. Filistin; bizim var oluş imtihanımızdır. Filistin üzerinden vereceğimiz imtihan, aslında Müslümanların geleceğinin bir açılımı olacaktır.
Bu vesileyle, Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu olarak, gür bir şekilde direnişe olan inancımızı bir kez daha haykırıyoruz. Her nerede zulüm var ise, bizler orada adaletin tesisi için bu zulümlerin karşısında durmak suretiyle kulluk görevimizi yerine getireceğiz inşallah. Buradan, başta Filistinli kardeşlerimizi olmak üzere zulme karşı onurlu direnişi seçen tüm Müslümanları saygıyla ve imrenerek
selamlıyor; Rabbimizden kardeşlerimizin mücadelesini bereketli kılmasını ve bize de bu mücadele için gayret gösteren birer vesile
olmayı nasip etmesini niyaz ediyoruz. Yaşasın Filistin Mücadelemiz!
Yaşasın Başörtüsü Mücadelemiz! Yaşasın Küresel İntifada!