Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 181. basın açıklamasını gerçekleştirdi. Basın açıklamasında 28 Şubat 1997'de yaşanan Türkiye siyasi tarihine kara bir leke olarak düşen milletin iradesini ayaklar altına alan postmodern darbe lanetlendi.
Kendisinden farklı düşünce tarzını yok sayan, yok etmek için terör örgütleri kuran mutlak iktidarın kimler elinde olduğunun acı gerçeği dile getirildi. Bu süreçte artık kirli işlerin ve yolsuzlukların gün yüzüne çıktığı ve darbe söylemlerininde bu kirli ilişkileri kapatmaya yetmediğinin dile getirildiği basın açıklamasında tek tip insan portresi olamayacağımızı düşünerek adaletli davranmamız gerektiği belirtildi.
Basın açıklamasında "Örtüne inancın kimliğine sahip çık","Yasakçılar yenilecek direnenler kazanacak","Yaşasın başörtüsü direnişimiz" pankartları açıldı.
Bugün 28 Şubat 2009.
Hatırlayacağımız gibi, eski genelkurmay başkanı Kıvrıkoğlu’nun bin yıl sürecek dediği süreci tam 12 yıl geride bıraktık. O gün yapılan MGK toplantısı ve toplantı sonunda açıklanan bildiri, siyasi tarihimize “post-modern darbe” olarak geçmiştir. 28 Şubatla aslında yönetime el konulmuş, mevcut refah-yol hükümeti istifaya zorlanmış ve sadece hükümet veya toplumun bazı kesimleri değil, bütün toplum yeniden denetim altına alınmak istenmiştir. 28 Şubat, Türkiye’deki asıl iktidar güçlerinin kimler olduğunu çok belirgin bir biçimde açığa çıkarmıştır. Böylece herkes, Türkiye’de hükümet olmanın, mutlak iktidar olmak anlamına gelmediğini ve egemen devlet anlayışının, nasıl hayatımızın her alanına müdahale hakkını kendisinde gördüğünü öğrenmiştir. Bu acı gerçeği, başörtüsü gibi müslüman bireylerin en doğal haklarında hiçbir gelişmenin kaydedilememiş olmasında bir kez daha görüyoruz. Aynı şekilde ÖZGÜRDER hakkında açılan kapatma davası bu baskıların son örneğini teşkil etmektedir.
İşte bugün tüm kamuoyuna bir çağrıda bulunuyor ve diyoruz ki: Bugüne kadar hayatımıza ve haklarımıza müdahale edenlere hesap sormadığımız için, darbeli yaşamdan kurtulamıyoruz. Zalimlerden bu zulümlerinin, iftiralarının, hırsızlıklarının, katliama varan cinayetlerinin hesabını toplum olarak hep birlikte sormaz ya da soramazsak, bundan sonra da birileri, yine hayatlarımıza ve haklarımıza canları istediğinde müdahale hakkını kendilerinde görecektir.
Hele hele zulme karşı bile parçalanmışlıktan kurtulamazsak bu acı akıbet kaçınılmazdır. Artık, Türkiye içinde bulunduğu bürokratik oligarşiden, halkın iradesiyle gelmeyen, denetlenemeyen, millete hesap vermeyen işgalcilerden kurtulmalıdır.
İnsanlığımızın en belirgin özelliği elbette düşünmek, inanmak, sevmek, yardımlaşmak ve adaleti tesis için direnmektir. Bu kadar insani duygular için inanılmaz büyük korkular icat edenler, bütün insani özellikleri elinden alınan bir bireyin acaba hangi amaca hizmet etmesini bekliyorlar?
Biz artık korkularımızdan sıyrılarak geleceğe güvenle bakmak istiyoruz. Çünkü bizler bir insan kalabalığı değiliz. Bizim, bu topraklarda çatışmadan uzak, birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularıyla bir arada huzur içinde ve adaletle yaşamak gibi soylu duygularımız var. Bizler topraklarımızda düşünce, ifade ve yaşam özgürlüğünün, hukukun, erdemin ve ahlakın tam anlamıyla yerleşmesini istiyoruz.
Tek tip uysal yurttaşlar yerine kendine güvenen, özgür, ilimle sanatla uğraşan, okuyan, şiir yazan özgür bir ülkenin vatandaşları olarak yaşamak istiyoruz. Yeni ve farklı düşüncelere bu denli kapalı, kendi ideolojileri içerisine hapsolmuş, bireyin hak ve özgürlükleri yerine kendi çıkarlarını koyan dik kafalı zihniyetlerin tüm hukuksuz çabaları en nihayetinde bizlerin dirençleri karşısında varlığını kaybedecektir.
Artık normalleşmek istiyoruz. Eğitim sistemiyle, şehirleşmesiyle, ekonomisiyle, inançlarıyla normalleşmek. Her gün bir yenisi eklenen korku ve endişelere kapılmadan emin adımlarla ilerlemek.. Herkes için adalet, herkes için özgürlük.. Bu inançla ve kararlılıkla..