Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, AK Parti ve CHP'nin anlamsız, faydasız ve çağ dışı soğuk savaş siyaseti üslubuyla Türkiye'nin 7 yılını kaybettiğini belirterek, "Bu bir çatışma ve gerilim siyasetidir." dedi. Kurtulmuş, iktidar partisini çatışmadan beslenmekle suçladı.
Partisinin Sakarya belediye başkan adaylarının tanıtımı için Adapazarı'na gelen Numan Kurtulmuş, Tuna Tan Tesisleri'nde iş adamlarıyla yemekli toplantıda bir araya geldi. Kurtulmuş, burada yaptığı konuşmada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP lideri Deniz Baykal'a yüklendi.
Kurtulmuş, her iki partiyi de gerilim ve çatışma siyaseti yapmakla suçladı. Milletin değişim talepleri sonucu doğmuş ve iktidara gelmiş olan AK Parti'nin milletin kendisinden beklediği değişimi yapmak yerine tam bir statüko partisi haline dönüştüğünü öne süren Kurtulmuş, AK Parti'nin çatışmadan beslendiğini iddia etti.
7 yıldır CHP'nin AK Parti'ye saldırıda bulunduğunu, AK Parti'nin de aynı üslupla cevap verdiğini anlatan Kurtulmuş, şunları söyledi, "Malesef son 7 yılda sayın Erdoğan ile sayın Baykal arasında birinin ak dediğine birinin kara dediği politika ve polemik sürdürülüp gidiliyor.Türkiye 7 yılını kaybetmiştir. Bu bir soğuk savaş siyasetidir. Çatışma ve gerilim siyasetidir. 1970'li yıllarda rahmetli Ecevit ile Demirel arasındaki birinin ak dediğine diğerinin kara dediği o anlamsız gerilimle heba edilmişti. O kadar ilginçtir ki CHP klasik tavrının dışına çıkarak gerekirse ne olursa olsun Kur'an kurslarından bahsediyor. Başörtüsü ve çarşaf açılımından bahsediyor. İçindekileri Allah bilir. Hazır Kur'an kursu demişken, AKP CHP'ye 'Hayır, olmaz. O konularla sen ilgilenemezsin'. 'Bu memlekete Kur'an kursu lazımsa onu da biz getiririz'. Diğer taraftan çatışma ve gerilim siyaseti öyle bir noktada istismar ediliyorki; bir taraf 'aman sakın ha oylarınızı sakın bölmeyin' Ak Parti'ye oy verirseniz şeriat gelir diyor. Öteki taraf da diyorki; CHP'ye oy verirseniz kominizm gelir diyor. AKP tam bir statüko partisi haline dönüşmüştür. Statüko partilerinin temel özelliği çatışmadan besleniyor olmalarıdır. Bunlar geri kalmış topluma söyleyecek bir şeyi olmayan tarihi ve günü okuyamayan tamamen ezberci tamamen statükocu soğuk savaş siyasetini kullanan siyasetçilerdir. 2010 yılında Türk toplumunun değişimci siyasete ihtiyacı vardır. Yol gösteren akla ve bilgiye dayalı ağlak, akıl ve adalet üzerine inşa edilmiş bir siyasete ihtiyacı var."
Tsunami Dalgalarının Etkisi Henüz Türkiye Sahillerini Vurmadı
Türkiye'nin yavaş yavaş çok sınık konuşulan ekonomik krizin etkisiyle karşı karşıya kaldığını dile getiren Kurtulmuş, krizin esası itibariyle bir uygarlık ve medeniyet kirizi olduğunu vurguladı. 'İşin manevi ve ekonomik kısmı buzdağının görünen kısmıdır. Aslında buzdağının suyun altında kalan ana kütlesi çok daha vahim çok daha derin çok daha güçlü krizleri barındırmaktadır.' diye konuşan Kurtulmuş, buzdağının altında bütün dünyayı kapsayan bir sosyal, ahlak, ailelerin değerlerinin çözülmesi ve yoksulluk meselesinin olduğunu söyledi. Kurtulmuş, kalıcı ve güçlü şekilde devam edecek olan krizden batılı değerler içinde kurtulmanın yolu bulunmadığını belirtti. Türkiye'nin henüz küresel krizin etkilerine muhatap olmadığını ifade eden Kurtulmuş, "Dışarıdaki tsunami dalgalarının etkisi henüz Türkiye sahillerini vurmadı." dedi.
Son 8 yıldır uygulanmakta olan güçlü ekonomiye geçiş adı altındaki Türkiye'ye dayatılan uluslararası bir ekonomi programının yani 17. IMF protokolünün doğal sonucu olarak ülkenin çok vahim krizlerle karşı karşıya kaldığının altını çizen Kurtulmuş, şöyle konuştu, "8 yıllık süre içerisinde önce üçlü koalisyon hükümeti, ardından Kemal Derviş'in kendisiyle birlikte krizin getirdiği program ve arkasından 7 yıldır AKP'nin koymuş olduğu program harfiyen birebir aynı programdır. Bu program niteliği itibariyle Türkiye'nin ekonomik yapısını dağıtan, bozan ve dışa bağımlı hale getiren bir programdır. Türkiye'de son 8 yılda tezgahı yani üretim gücü dağıtıldı. Türkiye'nin ekonomik yapısı değiştirildi. Önce tarım nüfusundaki yapı değişti. Sadece geçtiğimiz 2 yıllık süre içerisinde 1 milyon 350 bin vatandaşımız köy yerini terketmiştir. Türkiye'de yaklaşık 6 milyona yakın bir insan malesef gelir bakımından mağdur hale getirilmiştir. Vatandaşın alım gücü alzatılmıştır. Alım gücünün azalması demek Türkiye'de esnafın ortadan kalkması demek. Kobilerin yarısı kapanma noktasına gelmiş. Türkiye'de 1 yıl içerisinde bir önceki yıla göre kapanan iş yeri sayısı yüzde 50 artmıştır. 3 ay içerisinde 150 tane büyük sanayi kuruluşumuz üretimini askıya almıştır. Bir kaç ay sonra bu fabrikalar yabancıların eline geçme noktasına gelecektir. Alım gücü olmayan bir toplum kredi kartlarını ödeyemez bir duruma gelmiştir. Kredi kartı borçlarının altında insanlar inim inim inliyor."
Seçimden Sonra Başbakanın İMF Anlaşacağından Endişe Ediyoruz
'Türkiye'nin bu hale gelmesi17. IMF programının sonucudur' diyen Kurtulmuş, "Bize Dubai modeli diye sayın Başbakan söylüyor. Ama arkasından da diyor ki IMF ile anlaşmayacağız. İnşallah bu seçim sözü değildir. Seçimden sonra Başbakan'ın IMF ile anlaşacağından endişe ediyoruz. Eğer IMF ile anlaşma yoluna giderlerse millet adına iki elimiz yakasında olacaktır. Bu sefer IMF ile anlaşma sadece kritik meselerle ilgili olmayacak başta belediye şirketleri olmak üzere toplumun elinde kalan diğer varlıkların da yabancılaşma sürecinin önünü açacak bir anlaşma halini alacaktır. Türkliye'nin bir an evvel içinde bulunduğu programı terketmesi gerkiyor." şeklinde konuştu.
Türkiye'de belediyelerin 44.7 katrilyon liralık borç yükü altında olduğunu anlatan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü, "Türkiye'de yerel yönetimler seçimlerine giriyoruz. Ülkede yerel yönetimlerin 44.7 katrilyon liralık bir borç yükü altındadır. Değil Sakarya Büyükşehir Belediyesi, İstanbul, Ankara İzmir Büyükşehir belediyeleri dahil tüm belediyeler ellerindeki varlıklarını satsalar bu borcu ödeyemezler. İlave olarakta 17.2 katrilyon liralık daha para vermek zorundalar."