Bugün Açılıyor!

Sakarya Güzel Sanatlar Derneği üyeleri, ilin güzelliklerini fotoğraflarken aynı zamanda bu güzelliği yok edecek nitelikteki girişimleri de kamuoyuna duyurma, destek alma çalışmaları da yapıyor.

Dernek Başkanı Cihat Çavdar, 28 Nisan Salı günü saat 18.00’de dernek binasında açacakları serginin amacını şöyle anlattı:
‘’SAGÜSAD 12 Nisan 2009 Pazar günü Geyve'nin Akıncı Köyü'ne bir gezi düzenledi. Gezinin amacı, köyün arazisi içine kurulması planlanan iki taşocağına tepki gösteren köy halkına destek vermekti. Bunun için yörenin doğal ve kültürel varlıklarının fotoğraflarla belgelenmesi gerekiyordu. Bu çağrıya duyarlılık gösterdik. Dernek üyeleri, gün boyu köyün gönüllü rehberleri eşliğinde, köyün mahallelerini, vadilerini dolaştılar. Yöre halkıyla sohbet ettiler. Bol bol da fotoğraf çektiler. Öğle yemeği, köy kadınlarının kendi elleriyle hazırladıkları birbirinden nefis, çeşitli yöresel yiyeceklerden oluşuyordu.Bu güzelliklerin yok olmaması için elimizden geleni yapma kararı aldık.

Fotoğraf Sergisi

Akıncı Köyü ve çevresini belgeleyen SAGÜSAD üyelerinin fotoğrafları derneğin sergi salonunda sergilenecek. Açılışta, Akıncı Köyü'nden gelecek konuklar ve Alifuatpaşa Cumhuriyet İlköğretim Okulu halkoyunları ekibi de yer alacak. Bu ekip, her yıl düzenlenen Valilik Kupası Halk Oyunları İl Birinciliği yarışmalarında bu yıl, Yıldızlar Geleneksel Kategorisinde Sakarya birincisi oldu.

Açılış: 28 Nisan 2009 Salı Saat: 18.00 Sakarya’nın güzelliklerine sahip çıkan tüm Sakaryalıları zamanlarını ayırıp sergimizi gezmeye davet ediyoruz. Açılış saatini mesai bitimine denk getirdik ki, zaman sorunu olmasın. Konuklarımız zaman ayırmaya değecek bir sergi olduğunu görecekler’’
 
Adres: SAGÜSAD (Sakarya Güzel Sanatlar Derneği), Orta Mah. Eski Hendek Cad. 19/A, Adapazarı. Tel: 0 264 2740940

SAGÜSAD yetkililerinin bizimle paylaştığı söyleşiyi sizlere aktarıyoruz;

Taşocağı istemiyoruz köyümüze!
    
 
SAGÜSAD'ın (Sakarya Güzel Sanatlar Derneği) bu ayki gezisi Geyve'nin Akıncı Köyü'ne. Bir sorunu var köyün: Taşocağı.
Biri durdurulmuş, ama pusuda. İkinci de sırada. Aşağıda, çalışır durumda olan eski ocağa şimdilik bir şey demiyorlar.
Kamuran Tan ve eşi Ayşe Tan'la önceden sözleştiğimiz yolağzında buluşuyoruz. Onu da minibüsümüze davet ediyoruz. Amacımız, epey yukarıdaki Akıncı Köyü'ne kadar yol boyunca kendisinden bilgi almak.
Yanımız yöremiz orman. Bir aya kalmaz, ağaçlar yapraklanır, görünmez olur yer. Sarıçiçekler serpilmiş şimdilik görüntüye. İşte bahar!
Ta uzakta, eski köy evlerinden küçük kümeler. Havada "sevinç" var…

Kamuran Tan, polis emeklisi… Özel güvenlik görevlisi yetiştiriyor şimdi. Eğitmen. Konuşmasından da belli…
"Bizim çizdiğimiz yol haritasındaki hedefimiz, bu güzelliklerin tarihi miras kimliğine bürünmesiydi. Umuyoruz ki sizlerin de desteğiyle başaracağız.

Şuralara yüzlerce, hatta binlerce söğüt, kavak, çınar ağacı diktik, imece usulüyle. Ne yazık ki durduramadık. Heyelan hâlâ devam ediyor."
Kamuran Bey, 2002 yılından beri bu köydeymiş. Aslında Akyazılı. Emekli olunca buraya yerleşmiş.
"Buranın coğrafyası, gerçekten dünya harikası… Endemik bitki çeşitliliği bakımından çok zengin bir bölge. Yaşanacak yer burası. Heyelanlara rağmen, aşağıdaki taşocağının faal olmasına rağmen… Taşocağına izin verilirse başka bir tehlike daha bekliyor bizleri… Şu gördüğünüz temel, bir tavukhane temeli. Burada 99 depreminden önce haziran ayında bir sel oluyor. Bölge çok kuvvetli yağmurlar alan bir bölge. Buradaki binayı sel alıyor, D–125 karayoluna sürüklüyor, yol saatlerce trafiğe kapalı kalıyor. Kısa süre de olsa Sakarya Nehri'ni tersine akıtıyor. Bu olay resmi kayıtlarda var. Yani buradaki ağaçlarla oynanırsa sadece heyelan değil, sel tehlikesi de artacak.  Köyümüz 7 mahalle. Bütün mahallelerde eski yapıları görmek mümkün.  Okulumuz yok. Taşımalı eğitime tabiyiz. Çocuklarımızı Alifuatpaşa'ya gönderiyoruz."

İlerde solda bir çeşme var orada duracağız.  Bayağı eski bir evin önündeyiz.
"Buralarda 24 saat insan yaşadığını biz anlatamıyoruz. Lütfen siz anlatın." diyor Kamuran Bey.

Çok dostça, çok renkli bir karşılama… Üç kuşak bir arada. Fotoğraf çekmemizi bekliyorlar. Köyleri taşocağına kurban edilmesin istiyorlar. Bilinçliler. Epey konuşmuş anlaşılan, Kamuran Tan.

Çekiyoruz biz de. Ana kucağında bebekleri, çocukları, bastonlu dedeyi, pencereden bakan nineyi…

Maksudiye'de organik tarım yapan arkadaşımız Berin Ertürk, yolun alt yanındaki tuğla evi çok beğeniyor. Biz küçükleri çekerken o da anneleriyle muhabbette:
— "Çok eski bu ev herhalde. Ah, ben de böyle tuğla bulsam da ev yaptırsam! Eski tuğla bunlar. Şimdikiler gibi içi boş değil. Rutubet yapmaz. Kolay ısıtırsın…"
"Depremden de korkmuyoruz biz bu evlerde. Buraları ev doluydu, depremde hepsi yıkıldı. Bunlara bir şey olmadı."
"Gürül gürül sular akıyor, ne güzel!" diyorum.
"Bunlar kar suyu" diyor. "Bir ay sonra hiç göremezsin."
Kuş cıvıltıları, çocuk sesleri… Miniminiler evin önüne dizilip bize poz veriyorlar. "Niye geldiniz siz?" deyiveriyor biri, sıkkın. Demin kıkırdayıp duruyordun ya, yumurcak!

Kamuran Bey, bize köyün en eski ikinci evinin içini gösterecek. "Çok enteresan özellikleri var, göreceksiniz bakınca" diyor. Merak ediyoruz. Keşke galoş alsaydık yanımıza, diyoruz. Zor geliyor nedense, botların bağlarını çözmek. Bir merdivenden inip geniş bir odaya giriyoruz. İçerisi loş. Küçük pencereden vuran ışık, sedire oturmuş teyzenin yüzünün bir yanını aydınlatıyor… Elini çenesine dayamış da dışarıyı seyrediyormuş… Düşüncelere dalmışmış. Bir de şuradaki sedire otursa… Oturuyor, neyse. Arkasındaki duvarda bir tüfek asılı… Bir de duvar halısı. Güzel kareler, güzel… Bakır ibrik, kuzine…
Adını soruyorum teyzenin. Diyor ki "Hanife"… "Hanife Tavşan!". Gülüşüyoruz.
— "Yine gelin! Haydi, güle güle…"


Şenol Ertürk bize rehberlik yapıyor. Yürüyoruz, o arabayla takipte. Yokuş yukarı yorulanı taşıyor. İki hafta önce Sagüsad'a gelmişlerdi Kamuran Bey'le birlikte. Tanışmıştık.  Arıcılık da yapılıyor köyde. Yapılmaz mı böyle yerde?

"Fazla yaklaşmayın, arılar sokabilir. Arılar kızgın!"

‘Galip Abi'yle tanıştırmak istiyor bizi Şenol. ‘Masumiyetin simgesi' imiş. Evinin önünde duruyoruz. Eski evlerden değil. Üç kardeşlermiş. Ablanın gözleri çok güzelmiş, ‘boncuk gibi'. O da gelip merdivene oturuyor. "Hadi çekin bakalım" der gibi.
Şimdi ‘kilise' kalıntısını görmeye gidiyoruz, ama uzaktan. Yanına gitmek saatler sürermiş. Öyleyse uzaktan ne görüp de çekeceğiz, pek seçilmiyor.
Tarihi eser, anıt ağaç, su kaynakları… Akıncı Köyü Şelaleleri ve Vadilerinin Yaşatılması ve Korunması Derneği Başkanı Kamuran Tan, ne varsa hepsini mahkemenin önüne koymak istiyor. "İşte bunlardan dolayı taşocağı ruhsatı verilemez buraya" diyebilmek için.
Bir yerde duruyoruz. "Bu mahallenin tamamı, heyelan nedeniyle Alifuatpaşa'ya yerleştirildi." diyor. Sonradan okudum. ‘Sakarya İli ÇED Raporu'nda da var. İlgili bölümde diyor ki:

"Geyve İlçesine bağlı Akıncılar Köyü'nde 1971 yılında meydana gelen heyelan neticesinde köy, Alifuatpaşa İlçesinin hudutları içerisinde bulunan Akbaba mevkiine taşınmış ve 11 konut yapılarak hak sahiplerine verilmiştir." (Kimi yerde ‘Akıncılar' diye geçiyor köyün adı, ama doğrusu Akıncı imiş.)

<p><font face="arial,helvetica,sans-serif" size="2">SAG&Uuml;SAD yetkililerinin bizimle&nbsp;paylaştığı s&ouml;yleşiyi sizlere aktarıyoruz;</font></p><p><font face="arial,helvetica,sans-serif" size="2"><strong><font size="4">Taşocağı istemiyoruz k&ouml;y&uuml;m&uuml;ze</font></strong>!<br />&nbsp;&nbsp;&nbsp;&nbsp;<br />&nbsp; <br />SAG&Uuml;SAD'ın (Sakarya G&uuml;zel Sanatlar Derneği) bu ayki gezisi Geyve'nin Akıncı K&ouml;y&uuml;'ne. Bir sorunu var k&ouml;y&uuml;n: Taşocağı. <br />Biri durdurulmuş, ama pusuda. İkinci de sırada. Aşağıda, &ccedil;alışır durumda olan eski ocağa şimdilik bir şey demiyorlar.<br />Kamuran Tan ve eşi Ayşe Tan'la &ouml;nceden s&ouml;zleştiğimiz yolağzında buluşuyoruz. Onu da minib&uuml;s&uuml;m&uuml;ze davet ediyoruz. Amacımız, epey yukarıdaki Akıncı K&ouml;y&uuml;'ne kadar yol boyunca kendisinden bilgi almak. <br /><font color="#333399">Yanımız y&ouml;remiz orman. Bir aya kalmaz, ağa&ccedil;lar yapraklanır, g&ouml;r&uuml;nmez olur yer. Sarı&ccedil;i&ccedil;ekler serpilmiş şimdilik g&ouml;r&uuml;nt&uuml;ye.<strong> İşte bahar!</strong></font> <br />Ta uzakta, eski k&ouml;y evlerinden k&uuml;&ccedil;&uuml;k k&uuml;meler. Havada <font color="#333399">&quot;sevin&ccedil;&quot;</font> var&hellip; </font></p><p><font face="arial,helvetica,sans-serif" size="2">Kamuran Tan, polis emeklisi&hellip; &Ouml;zel g&uuml;venlik g&ouml;revlisi yetiştiriyor şimdi. Eğitmen. Konuşmasından da belli&hellip;<br />&mdash;<font color="#333399"> &quot;Bizim &ccedil;izdiğimiz yol haritasındaki hedefimiz, bu g&uuml;zelliklerin tarihi miras kimliğine b&uuml;r&uuml;nmesiydi. Umuyoruz ki sizlerin de desteğiyle başaracağız.</font> <br /><br />Şuralara y&uuml;zlerce, hatta binlerce s&ouml;ğ&uuml;t, kavak, &ccedil;ınar ağacı diktik, imece usul&uuml;yle. Ne yazık ki durduramadık. Heyelan h&acirc;l&acirc; devam ediyor.&quot; <br />Kamuran Bey, 2002 yılından beri bu k&ouml;ydeymiş. Aslında Akyazılı. Emekli olunca buraya yerleşmiş. <br />&mdash; <font color="#333399">&quot;Buranın coğrafyası, ger&ccedil;ekten d&uuml;nya harikası&hellip; Endemik bitki &ccedil;eşitliliği bakımından &ccedil;ok zengin bir b&ouml;lge. Yaşanacak yer burası. <strong>Heyelanlara rağmen, aşağıdaki taşocağının faal olmasına rağmen&hellip;</strong> Taşocağına izin verilirse başka bir tehlike daha bekliyor bizleri&hellip; Şu g&ouml;rd&uuml;ğ&uuml;n&uuml;z temel, bir tavukhane temeli. Burada 99 depreminden &ouml;nce haziran ayında bir sel oluyor. B&ouml;lge &ccedil;ok kuvvetli yağmurlar alan bir b&ouml;lge. Buradaki binayı sel alıyor, D&ndash;125 karayoluna s&uuml;r&uuml;kl&uuml;yor, yol saatlerce trafiğe kapalı kalıyor. Kısa s&uuml;re de olsa Sakarya Nehri'ni tersine akıtıyor. Bu olay resmi kayıtlarda var. <strong>Yani buradaki ağa&ccedil;larla oynanırsa sadece heyelan değil, sel tehlikesi de artacak.&nbsp; </strong>K&ouml;y&uuml;m&uuml;z 7 mahalle. B&uuml;t&uuml;n mahallelerde eski yapıları g&ouml;rmek m&uuml;mk&uuml;n.&nbsp; Okulumuz yok. Taşımalı eğitime tabiyiz. &Ccedil;ocuklarımızı Alifuatpaşa'ya g&ouml;nderiyoruz.&quot;</font> </font></p><p><font face="arial,helvetica,sans-serif" size="2">İlerde solda bir &ccedil;eşme var orada duracağız.&nbsp; Bayağı eski bir evin &ouml;n&uuml;ndeyiz.<br />&mdash; <font color="#333399">&quot;Buralarda 24 saat insan yaşadığını biz anlatamıyoruz. L&uuml;tfen siz anlatın.&quot;</font> diyor Kamuran Bey. <br /><br />&Ccedil;ok dost&ccedil;a, &ccedil;ok renkli bir karşılama&hellip; &Uuml;&ccedil; kuşak bir arada. Fotoğraf &ccedil;ekmemizi bekliyorlar. K&ouml;yleri taşocağına kurban edilmesin istiyorlar. Bilin&ccedil;liler. Epey konuşmuş anlaşılan, Kamuran Tan. <br /><br />&Ccedil;ekiyoruz biz de. Ana kucağında bebekleri, &ccedil;ocukları, bastonlu dedeyi, pencereden bakan nineyi&hellip; <br /><br />Maksudiye'de organik tarım yapan arkadaşımız Berin Ert&uuml;rk, yolun alt yanındaki tuğla evi &ccedil;ok beğeniyor. Biz k&uuml;&ccedil;&uuml;kleri &ccedil;ekerken o da anneleriyle muhabbette:<br />&mdash; &quot;<font color="#333399">&Ccedil;ok eski bu ev herhalde. Ah, ben de b&ouml;yle tuğla bulsam da ev yaptırsam! Eski tuğla bunlar. Şimdikiler gibi i&ccedil;i boş değil. Rutubet yapmaz. Kolay ısıtırsın&hellip;&quot;</font> <br />&mdash; <font color="#333399">&quot;Depremden de korkmuyoruz biz bu evlerde. Buraları ev doluydu, depremde hepsi yıkıldı. Bunlara bir şey olmadı.&quot; <br /></font>&mdash; <font color="#333399">&quot;G&uuml;r&uuml;l g&uuml;r&uuml;l sular akıyor, ne g&uuml;zel!&quot;</font> diyorum.<br />&mdash; <font color="#333399">&quot;Bunlar kar suyu&quot;</font> diyor.<font color="#333399"> &quot;Bir ay sonra hi&ccedil; g&ouml;remezsin.&quot;</font> <br />Kuş cıvıltıları, &ccedil;ocuk sesleri&hellip; Miniminiler evin &ouml;n&uuml;ne dizilip bize poz veriyorlar<font color="#333399">. &quot;Niye geldiniz siz?&quot;</font> deyiveriyor biri, sıkkın. Demin kıkırdayıp duruyordun ya, yumurcak! </font></p><p><font face="arial,helvetica,sans-serif" size="2">Kamuran Bey, bize k&ouml;y&uuml;n en eski ikinci evinin i&ccedil;ini g&ouml;sterecek.<font color="#333399"> &quot;&Ccedil;ok enteresan &ouml;zellikleri var, g&ouml;receksiniz bakınca&quot;</font> diyor. Merak ediyoruz. Keşke galoş alsaydık yanımıza, diyoruz. Zor geliyor nedense, botların bağlarını &ccedil;&ouml;zmek. Bir merdivenden inip geniş bir odaya giriyoruz. İ&ccedil;erisi loş. K&uuml;&ccedil;&uuml;k pencereden vuran ışık, sedire oturmuş teyzenin y&uuml;z&uuml;n&uuml;n bir yanını aydınlatıyor&hellip; Elini &ccedil;enesine dayamış da dışarıyı seyrediyormuş&hellip; D&uuml;ş&uuml;ncelere dalmışmış. Bir de şuradaki sedire otursa&hellip; Oturuyor, neyse. Arkasındaki duvarda bir t&uuml;fek asılı&hellip; Bir de duvar halısı. G&uuml;zel kareler, g&uuml;zel&hellip; Bakır ibrik, kuzine&hellip; <br />Adını soruyorum teyzenin. Diyor ki<font color="#333399"> &quot;Hanife&quot;&hellip;</font><font color="#333399"> &quot;Hanife Tavşan!&quot;.</font> G&uuml;l&uuml;ş&uuml;yoruz. <br />&mdash; &quot;Yine gelin! Haydi, g&uuml;le g&uuml;le&hellip;&quot; </font></p><p><br /><font face="arial,helvetica,sans-serif" size="2">Şenol Ert&uuml;rk bize rehberlik yapıyor. Y&uuml;r&uuml;yoruz, o arabayla takipte. Yokuş yukarı yorulanı taşıyor. İki hafta &ouml;nce Sag&uuml;sad'a gelmişlerdi Kamuran Bey'le birlikte. Tanışmıştık.&nbsp; Arıcılık da yapılıyor k&ouml;yde. Yapılmaz mı b&ouml;yle yerde? <br /><br />&mdash; <font color="#333399">&quot;Fazla yaklaşmayın, arılar sokabilir. Arılar kızgın!&quot; <br /><br /></font>&lsquo;Galip Abi'yle tanıştırmak istiyor bizi Şenol. &lsquo;Masumiyetin simgesi' imiş. Evinin &ouml;n&uuml;nde duruyoruz. Eski evlerden değil. &Uuml;&ccedil; kardeşlermiş. Ablanın g&ouml;zleri &ccedil;ok g&uuml;zelmiş, <font color="#333399">&lsquo;boncuk gibi'</font>. O da gelip merdivene oturuyor<font color="#333399">. &quot;Hadi &ccedil;ekin bakalım&quot;</font> der gibi. <br />Şimdi <font color="#333399">&lsquo;kilise'</font> kalıntısını g&ouml;rmeye gidiyoruz, ama uzaktan. Yanına gitmek saatler s&uuml;rermiş. &Ouml;yleyse uzaktan ne g&ouml;r&uuml;p de &ccedil;ekeceğiz, pek se&ccedil;ilmiyor. <br />Tarihi eser, anıt ağa&ccedil;, su kaynakları&hellip; Akıncı K&ouml;y&uuml; Şelaleleri ve Vadilerinin Yaşatılması ve Korunması Derneği Başkanı Kamuran Tan, ne varsa hepsini mahkemenin &ouml;n&uuml;ne koymak istiyor.<font color="#333399"> &quot;İşte bunlardan dolayı taşocağı ruhsatı verilemez buraya&quot;</font> diyebilmek i&ccedil;in. <br />Bir yerde duruyoruz. <font color="#333399">&quot;Bu mahallenin tamamı, heyelan nedeniyle Alifuatpaşa'ya yerleştirildi.&quot;</font> diyor. Sonradan okudum. &lsquo;Sakarya İli &Ccedil;ED Raporu'nda da var. İlgili b&ouml;l&uuml;mde diyor ki: </font></p><p><font face="arial,helvetica,sans-serif" size="2"><font color="#333399">&quot;Geyve İl&ccedil;esine bağlı Akıncılar K&ouml;y&uuml;'nde 1971 yılında meydana gelen heyelan neticesinde k&ouml;y, Alifuatpaşa İl&ccedil;esinin hudutları i&ccedil;erisinde bulunan Akbaba mevkiine taşınmış ve 11 konut yapılarak hak sahiplerine verilmiştir.&quot;</font> (Kimi yerde &lsquo;Akıncılar' diye ge&ccedil;iyor k&ouml;y&uuml;n adı, ama doğrusu Akıncı imiş.)</font></p>

Vadiye doğru yürüyüşe geçmeden önce yemek molası veriyoruz. Bulunduğumuz düzlükten vadiyi ve taşocağı ruhsatı verilen tepeyi görüyoruz. Düşünüyorum; "kaç tane Geyve var Allahaşkına, deli mi bunlar?"

Bizim için ne çok hazırlık yapmış, köyün güzel insanları. Ihlamurlar, çaylar kaynıyor kuzinenin üstünde. Uzun bir masa hazırlanıp üzerine dizilmiş yiyecekler iştah açıcı. Dolmalar, börekler, gözlemeler, tatlılar… Bizim getirdiklerimizi de katıyoruz. Bu şölende her şey var; en çok da tatlı dil, güler yüz…
***
Rehberlerimiz Fatih ve Sultan Mehmet Tan kardeşler… Burası olağanüstü bir yürüyüş parkuru: Bir yanı hemen hemen uçurum olan dar patikalar, dik tırmanışlar… Şelaleleri yakından fotoğraflamak isteyenlere dere kıyılarında küçük sürprizler var: Kaygan taşlar, kayalar… Şelalenin yanıbaşında ihtiyar çınar… Ormanda, göz alabildiğine kızılcık, ıhlamur, töngel…
Patika boyunca su boruları izliyor bizi. Tavuk çiftliklerine giden borular. Kaynaktan alıyorlar suyu. Köyün suyuna ortak yani.
Çamurlara yuvarlanmışız, ellerimize dikenler batmış, dereden geçerken düşmüş, ıslanmışız bir güzel. Tamam, artık geldik, derken… bir tırmanış daha!

Ve sonunda gelip kır çiçekleriyle bezenmiş çimenlere seriliyoruz, taşocağına çevirecekleri tepenin tam karşısına!

Gel gör, bak şu büyülü manzaraya… nerelere kayboldun ey Devlet Baba!
Prof. Dr. Ahmet İnam diyor ki; "Çevre hareketinin dayandığı düşünce temeli yeterince işlenmemiştir, eksik ve özürlüdür. Neden mi? Çok basit. Çevre sorunları yalnızca mühendisliğin, teknolojinin ve bazı bilim dallarının çabalarıyla çözümlenecek sorunlar değildir. (…) Yaşayan insanlar salt ‘doğadan' ibaret değildir ki… İnsan kültür yaratan bir varlıktır. Toplumu, sanatı, inançları, tarihi, duyguları… olan bir canlıdır. (…) Bu sorunlar yalnızca mühendis ve bilim adamlarının çözüm önerileriyle ortadan kaldırılamaz. Çevreyi oluşturan çok yönlü ilişkiler ağını kavrayabilecek kültür adamlarına, çevre düşünürlerine gereksinimimiz vardır. Çevre felsefesine zorunluyuz."

<p><font face="arial,helvetica,sans-serif" size="2">Vadiye doğru y&uuml;r&uuml;y&uuml;şe ge&ccedil;meden &ouml;nce yemek molası veriyoruz. Bulunduğumuz d&uuml;zl&uuml;kten vadiyi ve taşocağı ruhsatı verilen tepeyi g&ouml;r&uuml;yoruz. D&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorum; &quot;<font color="#333399">ka&ccedil; tane Geyve var Allahaşkına, deli mi bunlar?&quot;<br /></font><br />Bizim i&ccedil;in ne &ccedil;ok hazırlık yapmış, k&ouml;y&uuml;n g&uuml;zel insanları. Ihlamurlar, &ccedil;aylar kaynıyor kuzinenin &uuml;st&uuml;nde. Uzun bir masa hazırlanıp &uuml;zerine dizilmiş yiyecekler iştah a&ccedil;ıcı. Dolmalar, b&ouml;rekler, g&ouml;zlemeler, tatlılar&hellip; Bizim getirdiklerimizi de katıyoruz. Bu ş&ouml;lende her şey var; en &ccedil;ok da tatlı dil, g&uuml;ler y&uuml;z&hellip; <br />***<br />Rehberlerimiz Fatih ve Sultan Mehmet Tan kardeşler&hellip; Burası olağan&uuml;st&uuml; bir y&uuml;r&uuml;y&uuml;ş parkuru: Bir yanı hemen hemen u&ccedil;urum olan dar patikalar, dik tırmanışlar&hellip; Şelaleleri yakından fotoğraflamak isteyenlere dere kıyılarında k&uuml;&ccedil;&uuml;k s&uuml;rprizler var: Kaygan taşlar, kayalar&hellip; Şelalenin yanıbaşında ihtiyar &ccedil;ınar&hellip; Ormanda, g&ouml;z alabildiğine kızılcık, ıhlamur, t&ouml;ngel&hellip; <br />Patika boyunca su boruları izliyor bizi. Tavuk &ccedil;iftliklerine giden borular. Kaynaktan alıyorlar suyu. K&ouml;y&uuml;n suyuna ortak yani. <br />&Ccedil;amurlara yuvarlanmışız, ellerimize dikenler batmış, dereden ge&ccedil;erken d&uuml;şm&uuml;ş, ıslanmışız bir g&uuml;zel. Tamam, artık geldik, derken&hellip; bir tırmanış daha! <br /><br /><font color="#333399"><strong>Ve sonunda gelip kır &ccedil;i&ccedil;ekleriyle bezenmiş &ccedil;imenlere seriliyoruz, taşocağına &ccedil;evirecekleri tepenin tam karşısına! </strong></font><br /><br />Gel g&ouml;r, bak şu b&uuml;y&uuml;l&uuml; manzaraya&hellip; nerelere kayboldun ey Devlet Baba! <br />Prof. Dr. Ahmet İnam diyor ki; &quot;<font color="#333399">&Ccedil;evre hareketinin dayandığı d&uuml;ş&uuml;nce temeli yeterince işlenmemiştir, eksik ve &ouml;z&uuml;rl&uuml;d&uuml;r. Neden mi? &Ccedil;ok basit. &Ccedil;evre sorunları yalnızca m&uuml;hendisliğin, teknolojinin ve bazı bilim dallarının &ccedil;abalarıyla &ccedil;&ouml;z&uuml;mlenecek sorunlar değildir. (&hellip;) Yaşayan insanlar salt &lsquo;doğadan' ibaret değildir ki&hellip; İnsan k&uuml;lt&uuml;r yaratan bir varlıktır. Toplumu, sanatı, inan&ccedil;ları, tarihi, duyguları&hellip; olan bir canlıdır. (&hellip;) Bu sorunlar yalnızca m&uuml;hendis ve bilim adamlarının &ccedil;&ouml;z&uuml;m &ouml;nerileriyle ortadan kaldırılamaz. &Ccedil;evreyi oluşturan &ccedil;ok y&ouml;nl&uuml; ilişkiler ağını kavrayabilecek k&uuml;lt&uuml;r adamlarına, &ccedil;evre d&uuml;ş&uuml;n&uuml;rlerine gereksinimimiz vardır. &Ccedil;evre felsefesine zorunluyuz.&quot; </font></font></p>
Evet, ÇEVRE FELSEFESİNE ZORUNLUYUZ!

İşte Kamuran Tan, bu gerçeği çok iyi kavramış ve çevresindekileri de buna inandırmış bir insan… Bir kayayı bile gözden çıkarmaya dayanamıyor. Durmadan anlatıyor:

— "Ruhsat verilen her iki girişimcinin arama sahası yaklaşık 2 bin dönüm. Her türlü hukuki izinler alınmış. Aslında burası Akıncı Köyü'nün tapulu yeridir. Girişimci diyor ki, ‘benim iznim tamam, beni engelliyorsunuz.' Sayın valimiz, partilerin de araya girmesiyle mahkeme bitene kadar bu girişimi durdurdu. 1. İdare Mahkemesinde davalarımız devam ediyordu, geçen cuma, karar yüzde yüz köyümüz lehine sonuçlandı. Mutluyuz. Ancak, ikinci girişimciyle ilgili 2. İdare Mahkemesi tarafından tespit edilen bilirkişi heyeti öyle bir rapor hazırladı ki… Heyettekiler ne yazık ki suyun daha kaynağında kirleneceğini, hem de isale hatlarının tamamen ocak faaliyet alanının içerisinden geçtiğini göremediler. Göremedikleri sadece onlar değil; ‘beni derhal koruma altına alın' diyen ulu ağaçlarımız var. Özel çınarlarımız… Biz köy olarak bir ağacımıza şu ismi verdik: ‘Kuzey Yıldızı Ulu Çınarı' dedik. Sarp Deresi'ne yakın bir çınarımız daha var, onun da bu çınarın kardeşi olduğunu söylüyoruz. Bu kardeş çınarın da özelliği, köklerinin yarısının dışarıda olması…

Sonra bu vadilerde akan dereler… Sarp Deresi ve Beşiktaş Deresi üzerinde iki tane şelale var. Marmara'nın en güzel, en görkemli en yüksek şelaleleri… Köy olarak bizim iddiamız bu! Ya dere yataklarındaki tabii kayalar! Binlerce yılda suyun gücüyle oluşmuş bu kayalar, ‘gelin beni tescilleyin!' diye yalvarıyorlar adeta."
<font face="Arial" size="2">Evet, <strong>&Ccedil;EVRE FELSEFESİNE ZORUNLUYUZ!</strong> <br /><br />İşte Kamuran Tan, bu ger&ccedil;eği &ccedil;ok iyi kavramış ve &ccedil;evresindekileri de buna inandırmış bir insan&hellip; Bir kayayı bile g&ouml;zden &ccedil;ıkarmaya dayanamıyor. Durmadan anlatıyor:<br /><br />&mdash; &quot;Ruhsat verilen her iki girişimcinin arama sahası yaklaşık 2 bin d&ouml;n&uuml;m. Her t&uuml;rl&uuml; hukuki izinler alınmış. Aslında burası Akıncı K&ouml;y&uuml;'n&uuml;n tapulu yeridir. Girişimci diyor ki, <font color="#333399">&lsquo;benim iznim tamam, beni engelliyorsunuz.' </font>Sayın valimiz, partilerin de araya girmesiyle mahkeme bitene kadar bu girişimi durdurdu. 1. İdare Mahkemesinde davalarımız devam ediyordu, ge&ccedil;en cuma, karar y&uuml;zde y&uuml;z k&ouml;y&uuml;m&uuml;z lehine sonu&ccedil;landı. Mutluyuz. Ancak, ikinci girişimciyle ilgili 2. İdare Mahkemesi tarafından tespit edilen bilirkişi heyeti &ouml;yle bir rapor hazırladı ki&hellip; Heyettekiler ne yazık ki suyun daha kaynağında kirleneceğini, hem de isale hatlarının tamamen ocak faaliyet alanının i&ccedil;erisinden ge&ccedil;tiğini g&ouml;remediler. G&ouml;remedikleri sadece onlar değil; <font color="#333399">&lsquo;beni derhal koruma altına alın'</font> diyen ulu ağa&ccedil;larımız var. &Ouml;zel &ccedil;ınarlarımız&hellip; Biz k&ouml;y olarak bir ağacımıza şu ismi verdik: <font color="#333399">&lsquo;Kuzey Yıldızı Ulu &Ccedil;ınarı'</font> dedik. Sarp Deresi'ne yakın bir &ccedil;ınarımız daha var, onun da bu &ccedil;ınarın kardeşi olduğunu s&ouml;yl&uuml;yoruz. Bu kardeş &ccedil;ınarın da &ouml;zelliği, k&ouml;klerinin yarısının dışarıda olması&hellip; <br /><br />Sonra bu vadilerde akan dereler&hellip; Sarp Deresi ve Beşiktaş Deresi &uuml;zerinde iki tane şelale var. Marmara'nın en g&uuml;zel, en g&ouml;rkemli en y&uuml;ksek şelaleleri&hellip; K&ouml;y olarak bizim iddiamız bu! Ya dere yataklarındaki tabii kayalar! Binlerce yılda suyun g&uuml;c&uuml;yle oluşmuş bu kayalar, <font color="#333399">&lsquo;gelin beni tescilleyin!'</font> diye yalvarıyorlar adeta.&quot; </font>
Arkadaşımız Yavuz Yaman soruyor:

— "Mesela Bursa'da dört yüzden fazla çınar var, belgeli. Yanından araba bile geçirttirmiyorlar. Tarihi anıt kapsamında. Kesmek biçmek yasak… Siz ne yapıyorsunuz bunları koruma altına almak için?"

— "Biz ne yapıyoruz? Yapmadığımız şey kalmadı! Kadınlarımız başındaki yemenisini çıkardı, kesilecek ağaçlara bağladı. Böyle bir eylem ilk kez yapıldı Türkiye'de.

Ben bizzat Kocaeli'deki Anıtlar Kurulu'na yazı yazdım. Kilisenin fotoğraflarını çektim. Hazinecilerin verdikleri hasarın fotoğraflarını çektim. 367 imzayla gittim. Müdürle görüştüm. Durumumuzu anlattım. Uzun açıklamalardan sonra müdürü ikna ettim. Ekip göndereceğini söyledi. Sekiz ay sonra ekip geldi. Şöyle bir kuşbakışı baktılar, gittiler.

— "Nereye lazım, ne için kullanılacak buradan çıkacak taş?"
— "İkinci grup maden diye geçiyor. Buradaki taşın sert taş olduğu söyleniyor. Ayrıca, %30 çimento varmış bunda. Demiryollarının balansında, yol yapımında kullanılıyor. Özellikle bizim Geyve Boğazı'nda, Sakarya Nehri'ne paralel duble yol yapılıyor ya, her perde betonun önüne, perde beton yüksekliğinde 4.5 -5 m. eninde güvenlik duvarı yapılacak. Bunda da sert kaya, bütün kaya kullanılacakmış. Müteahhidi buraya getiren de buranın o ranta yakın olması… Bunlar bizi maalesef, köy olarak çok yıprattı."
Kamuran Tan dertli, köylü dertli… Mahmure Hanım diyor ki;
"Bizim cesedimizi bu dereye gömer, öyle yaparlar taşocağını."
***
Anayasamız ormanların başka amaçlarla kullanılmasını çok sınırlı birkaç hal dışında yasaklıyor. Yine anayasanın 63. maddesinde, "Devlet tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar ve bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır." deniyor. Peki ya uygulama?
Araştırdım. Önceden taşocaklarına ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'ne göre izin veriliyormuş. Sonrası kötü! Bu izinler, 5 Haziran 2004 günü yürürlüğe giren 5177 Sayılı ‘Maden Yasası' kapsamına alınıyor. Taşocağı sahipleri lehine yapılan bu değişiklikle yurdun dört bir yanında, 5 bin taşocağı ruhsatı veriliyor. Ondan sonra da pıtrak gibi çoğalıyor.

Türkiye Ziraatçılar Derneği'nin yaptığı açıklamada, herhangi bir taşocağından taş çıkarmak için patlatılan dinamitin, yakın çevreye 3,6 şiddetinde deprem etkisi yaptığı, ayrıca her bir taşocağının bir su kaynağını kuruttuğu belirtiliyor. Taşocakları yüzünden ormanlık alanlar da büyük zarar görüyor. Turizm alanları, tarım alanlarıyla yerleşim alanlarındaki konutlar, okullar, sağlık tesisleri de olumsuz etkileniyor.
"Bu kanunla Türkiye'de doğayı korumak mümkün değil. Anasına kızan evden çıkıp taşocağı ruhsatı alıp şehrin, ormanın en güzel yerinde arama yapıyor."
Bunu diyen, dönemin Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe! Düşünsenize, isyan etmiş artık, o bile.
<font face="Arial" size="2">Arkadaşımız Yavuz Yaman soruyor:<br /><br />&mdash; &quot;Mesela Bursa'da d&ouml;rt y&uuml;zden fazla &ccedil;ınar var, belgeli. Yanından araba bile ge&ccedil;irttirmiyorlar. Tarihi anıt kapsamında. Kesmek bi&ccedil;mek yasak&hellip; Siz ne yapıyorsunuz bunları koruma altına almak i&ccedil;in?&quot; <br /><br />&mdash; &quot;Biz ne yapıyoruz? Yapmadığımız şey kalmadı! Kadınlarımız başındaki yemenisini &ccedil;ıkardı, kesilecek ağa&ccedil;lara bağladı. B&ouml;yle bir eylem ilk kez yapıldı T&uuml;rkiye'de.<br /><br />Ben bizzat Kocaeli'deki Anıtlar Kurulu'na yazı yazdım. Kilisenin fotoğraflarını &ccedil;ektim. Hazinecilerin verdikleri hasarın fotoğraflarını &ccedil;ektim. 367 imzayla gittim. M&uuml;d&uuml;rle g&ouml;r&uuml;şt&uuml;m. Durumumuzu anlattım. Uzun a&ccedil;ıklamalardan sonra m&uuml;d&uuml;r&uuml; ikna ettim. Ekip g&ouml;ndereceğini s&ouml;yledi. Sekiz ay sonra ekip geldi. Ş&ouml;yle bir kuşbakışı baktılar, gittiler. <br /><br />&mdash; &quot;Nereye lazım, ne i&ccedil;in kullanılacak buradan &ccedil;ıkacak taş?&quot; <br />&mdash; &quot;İkinci grup maden diye ge&ccedil;iyor. Buradaki taşın sert taş olduğu s&ouml;yleniyor. Ayrıca, %30 &ccedil;imento varmış bunda. Demiryollarının balansında, yol yapımında kullanılıyor. &Ouml;zellikle bizim Geyve Boğazı'nda, Sakarya Nehri'ne paralel duble yol yapılıyor ya, her perde betonun &ouml;n&uuml;ne, perde beton y&uuml;ksekliğinde 4.5 -5 m. eninde g&uuml;venlik duvarı yapılacak. Bunda da sert kaya, b&uuml;t&uuml;n kaya kullanılacakmış. M&uuml;teahhidi buraya getiren de buranın o ranta yakın olması&hellip; Bunlar bizi maalesef, k&ouml;y olarak &ccedil;ok yıprattı.&quot; <br />Kamuran Tan dertli, k&ouml;yl&uuml; dertli&hellip; Mahmure Hanım diyor ki; <br />&mdash; <font color="#333399"><strong>&quot;Bizim cesedimizi bu dereye g&ouml;mer, &ouml;yle yaparlar taşocağını.&quot;</strong></font> <br />***<br />Anayasamız ormanların başka ama&ccedil;larla kullanılmasını &ccedil;ok sınırlı birka&ccedil; hal dışında yasaklıyor. Yine anayasanın 63. maddesinde,<font color="#333399"> &quot;Devlet tarih, k&uuml;lt&uuml;r ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar ve bu ama&ccedil;la destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır.&quot;</font> deniyor. Peki ya uygulama?<br />Araştırdım. &Ouml;nceden taşocaklarına &lsquo;&Ccedil;evresel Etki Değerlendirmesi Y&ouml;netmeliği'ne g&ouml;re izin veriliyormuş. Sonrası k&ouml;t&uuml;! Bu izinler, 5 Haziran 2004 g&uuml;n&uuml; y&uuml;r&uuml;rl&uuml;ğe giren 5177 Sayılı &lsquo;Maden Yasası' kapsamına alınıyor. Taşocağı sahipleri lehine yapılan bu değişiklikle yurdun d&ouml;rt bir yanında, 5 bin taşocağı ruhsatı veriliyor. Ondan sonra da pıtrak gibi &ccedil;oğalıyor. <br /><br />T&uuml;rkiye Ziraat&ccedil;ılar Derneği'nin yaptığı a&ccedil;ıklamada, herhangi bir taşocağından taş &ccedil;ıkarmak i&ccedil;in patlatılan dinamitin, yakın &ccedil;evreye 3,6 şiddetinde deprem etkisi yaptığı, ayrıca her bir taşocağının bir su kaynağını kuruttuğu belirtiliyor. Taşocakları y&uuml;z&uuml;nden ormanlık alanlar da b&uuml;y&uuml;k zarar g&ouml;r&uuml;yor. Turizm alanları, tarım alanlarıyla yerleşim alanlarındaki konutlar, okullar, sağlık tesisleri de olumsuz etkileniyor. <br /><font color="#333399">&quot;Bu kanunla T&uuml;rkiye'de doğayı korumak m&uuml;mk&uuml;n değil. Anasına kızan evden &ccedil;ıkıp taşocağı ruhsatı alıp şehrin, ormanın en g&uuml;zel yerinde arama yapıyor.&quot;</font><br />Bunu diyen, d&ouml;nemin &Ccedil;evre ve Orman Bakanı Osman Pepe! D&uuml;ş&uuml;nsenize, isyan etmiş artık, o bile. </font>
Bugün Açılıyor!
15 yıl önce
Yorumlar_
[İlk yorum yapan siz olun]
eddcf8ba679801b9d9de7a6f6b8ad9e6@