Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 604. hafta basın açıklamasında ifade özgürlüğü üzerindeki baskıları eleştirirken; Suriye’deki kimyasal saldırı ve ABD’nin bölgedeki askeri operasyonu kınadı.
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu; 604. hafta basın açıklamasında, ifade özgürlüğüyle ilgili yargılamalarda son dönemdeki tutukluluk oranındaki artışa dikkat çekilirken, Suriye’deki son gelişmeler değerlendirildi. Platform adına Sakarya Dayanışma Derneği’nden Kadrican Mendi’nin okuduğu açıklamada “Sözün, hiddetin ve bunun karşısında muhalif olmanın bedelinin her geçen gün ağırlaştığı bir dönemden geçiyoruz. Egemenler gibi düşünüp, onlar gibi ifade ettiğiniz sürece, aklınıza ya da dilinize gelen her şey; dilediğiniz gibi tahkir etmek, hakaret etmek, alaya almak ve toplumu birbirine karşı din ve siyaset üzerinden, düşmanlaştıracak her türlü ajitasyon serbest! Gelin görün ki, bu kadar serbestiyet(!) içinde, egemenleri, yönetenleri, iktidar seçkinlerini eleştirirken hemen her şey yasak! Kinaye yasak, parodi yasak, teşbih, istiare ya da mecaz kullanmak da yasak... Üst yargı kararlarında dahi siyasetçilere yönelik eleştirilerin ve hatta ağır ifadelerin sınırlarının daha geniş olduğu kabul edilmişken, birçok muhalif insanın sosyal medya paylaşımları yüzünden gözaltına alınmaları, tutuklanmaları ibret vericidir.” denildi.
Suriye’nin İdlip şehrindeki kimyasal saldırıyı da gündeme getiren Platform, konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı: “Suriye krizi, her gün yeni bir boyut kazanıyor. Ne zaman siyasi bir çözüm ümidi ucundan dahi yakalansa, insani bir krizin baş göstermesi hiç gecikmiyor. Ve ne yazık ki, vicdan kanatan ve bizi insanlığımızdan utandıran bu sahneler, küresel güçler için başka kirli hesapları için yeni bir perde açıyor. Birkaç gün önce, İdlib’ten gelen kimyasal saldırı haberleri ile başlayan sürecin, ABD’nin Suriye’de hedef büyütmesine varmasıyla sonuçlanması bizi şaşırtmıyor. Platformumuz, hangi silah ya da yöntemle olursa olsun, her nerede olursa olsun, sivillerin, sütten kesilmemiş bebeklerin, küçücük çocukların, anaların ve babaların katledilmesini en ağır şekilde lanetlemektedir. İdlib’teki saldırıyı da işte bu öfkeyle lanetliyoruz. Aynı şekilde Suriye halkının kaderi üzerinden kanlı oyunlara girişen, yıllardır çok ağır bedeller ödenen bu iç savaşın ateşini körükleyenleri de, bölgeyi fitne ve ateş çemberine çevirenleri de lanetliyoruz.”
Gelin görün ki, bu kadar serbestiyet(!) içinde, egemenleri, yönetenleri, iktidar seçkinlerini eleştirirken hemen her şey yasak! Kinaye yasak, parodi yasak, teşbih, istiare ya da mecaz kullanmak da yasak... Hukuk devletinin temel amacı, vatandaşının hakları korkusuzca kullanabilmesini sağlamak iken; bizde yargı sisteminin bizatihi kendisi, özellikle olağanüstü hal dönemlerinde, vatandaşı korkuyla denetleme aracına dönüşüyor. Üstelik üst yargı kararlarında dahi siyasetçilere yönelik eleştirilerin ve hatta ağır ifadelerin sınırlarının daha geniş olduğu kabul edilmişken! Tüm bu ilke ve kararlara rağmen, içinde arkadaşlarımızın da bulunduğu birçok muhalif insanın sosyal medya paylaşımları yüzünden gözaltına alınmaları, tutuklanmaları ibret vericidir. Bir dönem önce serbestlik olan, egemenlerin lehine ifade özgürlüğü olan şeyler, vatandaş için ceza konusu olabilmektedir. Bu çifte standardı kabul etmiyor, ifade özgürlüğü üzerindeki her türlü tasallutun karşısında duracağımızı buradan bir kez daha deklare ediyoruz.
Değerli dostlar,
Suriye krizi, her gün yeni bir boyut kazanıyor. Ne zaman siyasi bir çözüm ümidi ucundan dahi yakalansa, insani bir krizin baş göstermesi hiç gecikmiyor. Ve ne yazık ki, vicdan kanatan ve bizi insanlığımızdan utandıran bu sahneler, küresel güçler için başka kirli hesapları için yeni bir perde açıyor.
Birkaç gün önce, İdlib’ten gelen kimyasal saldırı haberleri ile başlayan sürecin, ABD’nin Suriye’de hedef büyütmesine varmasıyla sonuçlanması bizi şaşırtmıyor. Kimyasal silah iddiaları üzerinden yaşanan Irak işgali hafızalarda tazeyken, şimdi Suriye’deki vahşetin bölgede yeni operasyonlar için suistimal edilmesi kesinlikle kabul edilemez. Aynı şekilde, Türkiye’nin, Trump yönetimdeki ABD’nin, bölgede askeri operasyon yapmasını savunması ve hatta buna fiilen de destekleyebileceğini söylemesi de kabul edilemez.
Platformumuz, hangi silah ya da yöntemle olursa olsun, her nerede olursa olsun, sivillerin, sütten kesilmemiş bebeklerin, küçücük çocukların, anaların ve babaların katledilmesini en ağır şekilde lanetlemektedir. İdlib’teki saldırıyı da işte bu öfkeyle lanetliyoruz. Aynı şekilde Suriye halkının kaderi üzerinden kanlı oyunlara girişen, yıllardır çok ağır bedeller ödenen bu iç savaşın ateşini körükleyenleri de, bölgeyi fitne ve ateş çemberine çevirenleri de lanetliyoruz.
Ne vicdanımızı kanatıp, sonra insanlığımızın yaralarını fırsat bilerek; kendisini kurtarıcı gibi ortaya atan ikiyüzlülüğü unutacağız; ne de her gün ölümden başka seçeneği sunmayarak, kaç yıldır yaşanan bu acıların faili yahut müsebbibi olanları… Zalimler için şüphesiz, Allah katında acı bir azap vardır. Biz ise o güne kadar mazlumlar için adalet mücadelemizle burada kalacağız.
Bölge halklarının geleceğini kuşatan siyonist planlara ve emperyalist tuzaklara karşı; esenliğin ve kardeşliğin, ancak kendi özgür irademizi gerçekleştirmekle mümkün olabileceğini hatırlatıyoruz. Anadolu’nun ve Ortadoğu’nun kaderinin Washington, Brüksel ya da Moskova’da değil, burada, kendi topraklarımızda ve bölge halklarının dayanışmasıyla çizilmesi gerektiğini savunuyoruz. Bunun için, yaşadığımız sorunları çözecek sistem arayışının cevabı, sınırsız yetki ve sorumsuz güç tekeli kurmayı arzulayanlarda, elindeki her türlü imkânı dünya sisteminin efendileriyle ittifak kurarak kullanmayı teklif edenlerde ya da günübirlik çıkarların siyasetini yapanlarda kesinlikle olamaz. Çözüm, bizi birbirimize yaratılışta eş kılan insani değerlerde, dinde kardeş kılan hakikat temelinde, adalet ve hakkaniyet ilkelerinde, barış ve özgürlük talebindedir. Derdimiz adalet, kararımız Müslümanca şahitlik için mücadeledir.