Doç. Dr. Güleç: "Düzenleme eğitim hakkını engellememeli"

Üniversiteye giriş sınavıyla birlikte her geçen yıl sayıları artan dershanelerin kapatılması ile ilgili olarak yapılan tartışmalar üzerine Sakarya Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. İsmail Güleç açıklamalarda bulundu.

Tartışma çok önemli olmasına rağmen sadece başbakan ile bir grup arasında geçtiğini ifade eden Doç. Dr. Güleç, “Dershane tartışmalarını, ülkenin büyük bir kısmı üzülerek, bir kısmı da ellerini ovuşturarak tartışmayı izliyor. Kamuoyunda ise büyük bir şaşkınlık var. Tarafların ateşli savunucularını saymazsak toplumun büyük bir kısmı tartışmanın içine girmedi, sadece izliyor. Halkın taraflardan beklediği, konuşarak ve anlaşarak üniversite sınavına hazırlanan çocuklar ve dershanelerde çalışan personel mağdur edilmeden bir çözüm üzerinde anlaşmaları” olduğunu ifade etti.

Dershane konusunu tartışmalardan bağımsız olarak eğitimci gözüyle incelenmesi ve tartışılması maalesef şu ortamda pek mümkün görünmediğini belirten Doç. Dr. Güleç, “Dile getirilecek her görüş taraflardan birinin hoşuna gitmediği takdirde söyleyene vurulacak yafta hazır, elde bekliyor. Bu durumda görüş bildirmek, kendisini herhangi bir tarafa ait görmeyen kimseler için bile oldukça zor. Ama biz, ilmin namusu gereği, ideal eğitim sisteminde dershanelerin yeri konusundaki görüşlerimizi boynumuza asılacak yaftalara rağmen iyi niyetimizle söylemeye çalışacağız” diye konuştu.

"Hiç bir eğitimci ideal bir eğitim sisteminde okulların alternatifi olarak dershanelere yer vermez"

Bu konu her ne kadar bir yönüyle eğitim ile ilgili olsa da, sosyolojik, ekonomik, psikolojik ve siyasal yönlere de sahip olduğunu ifade eden Doç. Dr. Güleç, “Dolayısıyla karar verirken ve değerlendirirken tüm bu etkenler göz önünde bulundurulmalı, iyice hesap edilmelidir. Biz burada daha çok eğitim yönü üzerinde duracağız. Bunları ifade ettikten sonra eğitim açısından görüşlerimizi dile getirebiliriz. Hiç bir eğitimci ideal bir eğitim sisteminde okulların alternatifi olarak dershanelere yer vermez. Her şeyden önce bunu açıkça ifade etmek gerekir” dedi.

Doç. Dr. Güleç’in üzerinde durduğu bir diğer husus ise eğitim hakkı oldu. Dershaneleri kapatmak ile anayasa ile güvence altına alınmış olan insanların eğitim hakkını engelleme arasındaki çizgiye dikkat etmek gerektiğini söyledi ve düzenlemenin eğitim hakkını engelleme boyutunda olmaması gerektiğine dikkat çekti.

"Dershanelerin birinci amacı, öğrencilerin sınavda başarılı olmalarını sağlamak"

Dershanelerin birinci derecede amaçları öğrencileri sınavda başarılı olmaları sağlamak olduğunu, dolayısıyla bu haliyle dershanelerin bir eğitim kurumu olarak değerlendirilmeleri pek mümkün görünmediğini belirten Doç. Dr. Güleç, “Artık 21. yüzyıl dünyasında eğitim yeterlikler çerçevesi içinde değerlendiriliyor. Bir öğrencinin kazanması gereken temel alan bilgi, beceri ve yetkinlikler tespit edildikten sonra amaç ve kazanımlar (çıktı) belirlenir. Bu amaç ve kazanımlara uygun olarak program hazırlanır. Hazırlanan programın öğrenim çıktıları belirlenir. Bunları yapmakla sisteme giren öğrencinin sistemden çıkarken neleri bileceğini, neleri yapabileceğini, hangi tutum ve davranışları kazanacağını ve hangi yetkinlikte olacağını bir nevi taahhüt etmiş oluruz. Daha sonra hedeflenen bilgi, beceri ve yetkinlikler için ihtiyaç duyulan dersler ve saatleri hesap edilir. Bu derslerde beceri ve yetkinliklerin nasıl kazandırılacağına dair yöntem ve teknikler belirlenir ve öğrenciler birinci sınıftan itibaren bu program doğrultusunda eğitim görmeye başlarlar. Eğitim boyunca kazanılan bilgi, beceri ve yetkinlikler farklı ölçme yöntemleriyle değerlendirilir. Bu değerlendirme sonucuna göre öğrenciler skor elde ederler ve bu skora göre de sıralanırlar” diye konuştu.

21. yüzyılda öğrencilere, temel bilgi, tutum ve becerilerin yanı sıra farklı beceriler de kazandırılmaya başlandığının altını çizen Doç. Dr. Güleç, “Yazılı-sözlü kendini ifade edebilme, öğrenmeyi öğrenme, medya okuryazarlığı, inovasyon, vatandaşlık yetkinliği, birey olma, kültürel farkındalık vs. gibi beceri ve yetkinlikleri de eğitim sürecinde öğrencilere kazandırmak istiyor” şeklinde konuştu.

Bu sistemin sağlıklı bir şekilde yürümesi için eğitimin bütünlük içinde olması gerekiyor. Öğrencilere yukarıda sıraladığımız becerileri kazandırdıktan sonra eğitimin nerede yapılacağı sorusu önemini kaybettiğini vurgulayan Doç. Dr. Güleç, “Bir okulda da olabilir, bir dershanede de olabilir, ABD’deki gibi evlerde de olabilir. Ama nerede olursa olsun bütüncül bir program dahilinde olmalıdır. Biraz okulda, biraz dershanede olmamalıdır. Okul, kendi bünyesinde zayıf öğrenciler için çözüm önerileri geliştirir. İdeal olan mezunların yeterlikler bakımından birbirlerine yakın olmalarıdır. Burada dikkat edilmesi gereken husus öğrencinin amaçlanan hedeflere uygun bilgi, beceri ve yetkinliklere sahip olmasıdır” diye konuştu.

Dershanelerde verilen eğitim yetkinlik kazandırmaz

Doç. Dr. İsmail Güleç sözlerine şu şekilde devam etti:

“Dershanelerde verilen eğitim yukarıda saydığımız bilgi, tutum ve beceri kazandırır mı? Benim cevabım hayır. Eğer cevabınız evet ise o zaman okulları kapatıp dershanelerin sayısını artırmalıyız. Yok, kazandırmaz diyorsak dershaneler konusunda karar vermek gerekir. Ancak şu aşamada tek başına dershaneleri kapatmak sorunu çözmeyecektir. Dershanelerin Kapatılmasıyla Birlikte Neler Yapılmalı? Sadece dershaneleri kapatmanın sorunu çözmeyeceği akıldan çıkarılmamalı, düzenleme sadece dershane kapatmak üzerine kurulmamalıdır. Yurdun her tarafındaki okulları aynı kaliteye getirecek çalışmalar başlamalıdır. Okullar arasında kalite farkı olduğu müddetçe aileler çocuklarını kaliteli gördükleri okullara göndermek isteyeceklerdir. Farklı lise türleri ortadan kaldırılmalı veya mümkün olan en aza indirilmelidir. Ortaokul sonunda öğrencilerin alan derslerine giren en az üç öğretmenin ortak kanaati alınmalı, bu kanaate göre çocuklar meslek liselerine yönlendirilmelidir. Sınıfta kalma tekrar eğitim sistemine girdi. Bu sağlıklı ve adil bir şekilde uygulanmalıdır. Sınıfta bırakma cezalandırma yöntemi olarak düşünülmemelidir. Öğrencilerin okulda verilen eğitime karşı daha duyarlı olmalarını sağlayacaktır. Sınavların açık uçlu soruların sorulabileceği, öğrencilerin bilgi, beceri ve yetkinliklerini ölçebilecek türden yapılması sağlanmalıdır. Dört yılın sonunda dört yıl boyunca yapılan sınavlardan soru sormak ister istemez öğrencileri önceki yıllarda gördüğü dersler için bir arayışa itecektir. Öğrenciler, her sene veya iki senede bir, sene içinde veya sonunda sınav yapılmalıdır. Öğrencinin başarısında, aldığı notlar yanında, topluma yararlı hizmetleri, sportif ve sanatsal başarıları da değerlendirmeye alınmalıdır. Ülkemizde Boğaziçi ve ODTÜ gibi üniversitelerin sayısı arttırılmalıdır. Sorun çözümü konusunda tarafların birbirlerini dinlemeleri, anlamaya ve ikna etmeye çalışmaları oldukça önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim”
Doç. Dr. Güleç: "Düzenleme eğitim hakkını engellememeli"
10 yıl önce
Yorumlar_
[İlk yorum yapan siz olun]
eb71c87a402dd7fd9ff0f7130dd60b5f@