"Türk sineması sadece dini öğeleri değil, halkın değer verdiği her şeyi küçümsedi"
Sinema Eleştirmeni Ali Murat Güven, Türk sinemasında sadece dini öğelerin değil, halkın değerleri olarak sahiplendiği her şeyin küçümsendiğini, alay konusu yapıldığını söyledi. Güven, bazı kanallarda hâlâ yayında olan dizilerin de aile içi sapkın ilişkileri özendirdiğini dile getirdi.
Sakarya Gönüllü Eğitimciler Derneği Feta Girişimi ve Sakarya Büyükşehir Belediyesi'nin Adapazarı Kültür Merkezi'nde düzenlediği "Sinema ve Televizyonda Edep ve Erdem- Sinemanın Değeri ve Değerlerin Sineması" konulu konferansta konuşan Sinema Eleştirmeni Yazar Ali Murat Güven, Türk sinemasının yerli bir duruşla kendini ifade edemediğini belirtti.
Anadolu kültürünün değerlerinin sinemada sürekli hor görüldüğünü, eleştiri nesnesi haline getirildiğini ifade eden Güven şunları kaydetti: "Örneğin uzun yıllar filmlerde imam, din ve cemaat olgusu sinemada kullanılmamıştır. Kullanıldığı zamanlarda ise imam; pejmürde kişiliksiz bir tipleme olarak gösterilmiştir. Sadece dini öğelerde değil halkın değerleri olarak sahiplendiği her şey küçümsenmiştir. Bunun en büyük sebebi sinema ve televizyonlarda senaryo yazarları ve yönetmenlerin sahip olduğu ideoloji ve düşünüş olarak bu toprakların gerçekliğine yabancı oluşlarıdır. Sinema ve dizi endüstrisinde belli bir çevrenin egemenliğinde gerçekleşmektedir. Batı sineması emperyalist bir güdülenme içerisindedir. Türk sinemasında da Anadolu'ya karşı aynı yabancılık ve öfke bulunmaktadır. Türk kültür hayatı işgal altındadır."
Hollywood kültürünün pazarladığı filmleri izleyip, bu kültürü insanların hayatına taşıdığını dile getiren Güven, sinemanın insan için olması gerekirken, 'insan sinema içindir' anlayışıyla pazarlama kültürüne dayalı bir anlayış oluştuğunu vurguladı.
"Üçkâğıtçı, güvenilmez bir tipleme"
Sinema endüstrisinin Amerika'nın pazarlama- ticaret kalemleri içinde 5. sırada olduğunun altını çizen Güven şöyle devam etti:
"Bir anda dünya ülkelerinde gösterime sunulan filmlerle hem hâkimiyet hem de ekonomik getiri düzeyi çok yüksek gelir oluşmaktadır. Türklerin modernleşme sürecinde ıskaladıkları çok önemli iki süreç olmuştur. Önce matbaa, sonrasında ise sinema. Sinema, Türk halkı tarafından meslek ve sanat olarak önemsenmemektedir. Ancak izleme oranı olarak bakıldığında çok yüksek düzeyde olması ise büyük bir çelişkidir. Türkiye'de son 3 kuşağı Hollywood yetiştirdi. Hollywood kültürü insanların yemek zevklerinden, giyimlerine, konuşmalarından insan ilişkilerine, dini algılarından siyasal duruşlarına kadar çok etkili olmaktadır. "Geceyarısı Ekspresi" ile Türkiye üzerinde oluşturulan algının izleri halen silinmemiştir. Halen Hollywood kültüründe Türk ve Türkiye algısı hiçbir yerde olumlu bir izlenim yerine hırsız, üçkâğıtçı, güvenilmez bir tipleme ile verilmektedir. "
"Aşk-ı Memnu gibi dizilerde aile işi sapkınlıklar özendiriliyor"
Türk televizyonlarında yayınlanan dizilerin Türk kültür ve geleneğini dinamitlediğini ifade eden Güven, "Aşk-ı Memnu" gibi filmlerin akşamları televizyonlarda gösterildiğini ve ailece izlendiğini dile getirdi.
Güven, " Veya "Yemekteyiz" programında dedikodu kültürüyle, en önemli değerlerimizden olan misafirperverlik duygusu alt üst edilmektedir. Dizilerin belli bir çevre ve senaryo yazarı endüstrisi oluşturduğunu bunları yazan ve yönetenlerin bu kültürden uzak bir yaşam tarzı içinde bulunmaktadır. Son zamanlarda aşk ve sadakat duyguları noktasında aile içi sapkın ilişkiler özendirilmektedir. Türk romanlarından dizilere aktarılanların roman ile ilişkisi bulunmamakta özünden koparılarak başka mecralara kaydırılarak yayımlanmaktadır." şeklinde konuştu.
Muhafazakâr camianın sadece nasihat edici diyaloglarla dolu dizi ve film çekmeyi yeterli görmek aldanışlığından kurtulması gerektiğini anlatan Güven, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bunların hiçbir sinemasal değeri yoktur. Örneğin iyilik duygusu sadece kuru diyaloglarla değil estetik açıdan farklı unsurlarla yansıtılmalıdır. Muhafazakâr kesimde film ve dizi oluşturabilecek alt yapı bulunmamaktadır. Değer verilmeyen bu sanatsal ticari alana, ne bir adam yetiştirilmekte ne de altyapı hazırlanmaktadır. Sadece tüketimsel olarak yaklaşılmakta ancak bu değişimin nesiller üzerindeki etkisi geçte olsa alternatif olacak düze gelmemiştir.
'Rüya Sineması', 'Beyaz Sinema' ve 'Milli Sinema' olarak adlandırılan sinema akımları başlangıç için önemlidir ancak bu tarz anlayışla Hollywood kültürüyle rekabet etmek imkânsızdır. Ses, ışık, görüntü, senaryo olarak her şeyiyle mükemmel bir yapmayı arzu etmelidir. Bir taraftan sinema ve filmleri basit, etkisiz, gereksiz görmekte diğer andan ise bu süreçteki etkilerden kendini alıkonamamaktadır. Türkiye'de sinema olgusu başta olmak üzere alternatif bir dil oluşturulmazsa Türk gençliği gelecekte tanınmayacak hale gelecektir."
"Amerikan filmlerinin kötü taklitleri olanTürk dizileri Araplara pazarlanıyor"
Türk dizilerinin Amerikan filmlerinin kötü taklit üretimlerini şimdi Türkiye'nin arka bahçesi olan Arap ülkelerine pazarlandığını hatırlatan Güven, "Tarihsel ağabeylik konumunda olduğu Türkî cumhuriyetler ve Arap ülkelerine yönelik yeni bir kültür emperyalizmi başlatmış bulunmaktadır. Türkiye'nin böylesi bir kültür emperyalizmi içinde bulunması çok üzücüdür. Sinemada ahlakçı bir dile çok büyük ihtiyaç bulunmaktadır. Sinema eleştirmenleri ne yazık ki bu noktada daha çok filmlerin satış mümessili olmaktan öteye geçmemektedirler. Türkiye'de sol kesim ile muhafazakâr kesim birbirine sağır haldedir. Kendi kültür evreninde büyük gönüller orta koyabilecek kafalara ihtiyaç vardır. Sadece mesleki olarak sayısal bilimlerde, mühendislikte insan olmamalı, sinema başta olmak üzere sanatsal alanlarda insanlar yetiştirmeliyiz. Çağdaş sinemanın dili anlamlıdır. Görüntü diliyle büyük ifadeler yakalanabilir."diye konuştu.
Çağın en büyük nükleer bombası haline gelen sinemadan başka kitleleri etkileyen daha etkili bir araç üretilemediğini belirten Güven, sinemanın kanlının, şiddet kültürünün ifadesi konumuna geldiğini sözlerine ekledi.