Sakarya Üniversitesi’nde düzenlenen konferansa konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Erdal Karagöl, enerji konusunun, Türkiye’nin bulunduğu konumu itibariyle ekonomik ve uluslararası ilişkiler anlamında büyük bir önem taşıdığını belirtti. Prof. Dr. Erdal Karagöl, “Biz, yıllarca bu coğrafyada enerjinin gerçek maliyetini yaşadık. Bulunduğumuz coğrafyadaki siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar ile savaşlar nedeniyle bu bölgenin maliyetini çektik. Ama son yıllarda ülkenin coğrafi konumunun ülkemize avantajlar getirdiğini belki yeni fark ediyoruz” diye konuştu.
Sakarya Üniversitesi Akademik ve Sosyal Gelişim Merkezi (SASGEM) tarafından gelenekselleştirilen konferanslar dizisine bir yenisi daha eklendi. SAÜ Hukuk Fakültesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen konferansın konusu “Enerjide Kavşak Ülke Türkiye”, konuğu ise Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Erdal Karagöl’dü.
Enerji konusunun Türkiye’nin bulunduğu konumu itibariyle ekonomik ve uluslararası ilişkiler anlamında büyük bir önem taşıdığını belirten Prof. Dr. Erdal Karagöl, “Biz, yıllarca bu coğrafyada enerjinin gerçek maliyetini yaşadık. Bulunduğumuz coğrafyadaki siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar ile savaşlar nedeniyle bu bölgenin maliyetini çektik. Ama son yıllarda ülkenin coğrafi konumunun ülkemize avantajlar getirdiğini belki yeni fark ediyoruz” dedi.
Karagöl, bu avantajların Türkiye’yi gerçekten nasıl enerji merkezi haline getireceği sorusunu ise şöyle açıkladı: “Türkiye, bulunduğu bu coğrafya itibariyle ve özellikle de petrol ve doğalgaz rezervlerinin bu bölgede olması nedeniyle hem enerji arz güvenliğini sağlama konusunda hem de Avrupa ve diğer ülkelerin enerji arz güvenliğini sağlama konusunda artık önemli ülkelerden birisi haline geldi. Bugün Türkiye, yalnız kendi topraklarında boru hatlarının geçtiği bir ülke olmak yerine, enerjinin depolandığı bir merkez olmak istiyor ve bu anlamda da geliştirdiği projelerle bunu sağlamlaştırmaya çalışıyor. Bunun en somut örneği TANAP Projesi ve Güney Gaz Koridoru ’dur. TANAP merkez olmak üzere Azerbaycan gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasına yönelik projeler var. Türkiye TANAP’ı gerçekleştirdikten sonra Güney Gaz Koridorunu alternatif yapma konusunda bir dönem yaşamaktadır. Şu anda Kuzey Irak Kürt bölgesindeki gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması projesi var. Buradaki gazın miktarı, belki de Türkiye’nin tek başına elli yıllık gaz ihtiyacını karşılayabilme potansiyelinde. Diğer taraftan şu anda İran’dan doğalgaz alıyoruz. Hatta aslında Türkmenistan gazını İran üzerinden alıyoruz çünkü doğrudan alamıyoruz. TANAP’la birlikte Türkmenistan gazını güney gaz koridoru kapsamında Türkiye’ye getirilmesi konusunda çabalar var. Fakat diğer taraftan da Türkmenistan gazını Türkiye değil de mesela Afganistan, Pakistan, Hindistan üzerinden tüm boru hatlarının Batıya akmasının tam tersine Doğuya akması konusunda da ayrı bir çalışma var. Diğer önemli kaynaklardan birisi de Türkiye, Kıbrıs, Mısır ve İsrail’in yer aldığı Akdeniz’in doğusudur. Bu bölge, sorunlu bir bölge olsa da buradan çıkarılacak gazı Avrupa’ya ve diğer ülkelere, Türkiye olmadan aktarma konusunda soru işaretleri var, alternatif arayışlar var. Ancak tüm aktarmaların yine Türkiye rotasından geçtiği, başka alternatif yolların sağlanamadığı artık dünya ülkelerince genel kabul görmüştür.”
Karagöl, Türkiye ve Rusya arasında yaşanan uçak krizinin enerji işbirliği konusuna etkilerini ise şöyle değerlendirdi: “Biz doğalgazımızın yaklaşık yüzde 55’ini Rusya’dan iki boru hattıyla, Mavi Akım ve Batı Hattı ile karşılıyoruz. Türkiye’nin Rusya’ya bu kadar bağımlı olması ve Türkiye’nin Rusya’ya alternatif bir rota yerleştirmesi, aslında Rusya’nın hoşuna gidecek bir durum değil. Duymuşsunuzdur, Rusya gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması konusunda bir proje vardı. Bu uçak hadisesinden sonra bu proje donduruldu. Fakat burada Rusya her ne kadar bu projeyle Türkiye ile ortak bir proje geliştiriyormuş algısı oluştursa da aslında Rusya, Türkiye’yi her zaman Ukrayna gibi boru hatlarının transit geçtiği bir ülke olarak gördü. Bu uçak hadisesi olmasaydı bile Türkiye’nin bu proje üzerinde soru işaretleri vardı. Çünkü büyük miktarlarda doğalgaz geçecek ve Türkiye Rusya’ya daha bağımlı olacaktı. Aynı zamanda doğalgazın toplama merkezi de Yunanistan olacaktı. Bu durum Türkiye’nin aslında hiç istemediği, kabul etmediği bir durumdu. Bu nedenle belki de bu uçak hadisesi iyi oldu.”
Türkiye’nin hayal gibi görünen enerji merkezi olma çabalarının aslında coğrafyaya, jeopolitik konuma, doğalgazın alternatif kullanımlarına ve elektrik gibi enerji payları arasındaki yerine bakıldığında önemli bir avantajı olduğuna işaret eden Karagöl, şöyle devam etti: “Türkiye’nin bu avantajını iyi kullanması gerekiyor. Elektriğimizin yüzde 40’ını doğalgazdan elde ediyoruz. Geçmişte, özellikle petrol fiyatlarının zirve yaptığı dönemlerde, doğalgaz fiyatları nedeniyle ödediğimiz yüksek faturalar yüzünden, ekonomik anlamda ve cari açık anlamında çok problem yaşadık. O nedenle şu anda petrol fiyatlarındaki düşüş, Türkiye için hem bir rahatlık sağlamış olacak, hem de yıllarca ödediği o ağır enerji faturalarının baskısından kurtuluş olacaktır. Aslında Türkiye, enerji arz güvenliğini sağlamak için tek bir ülkeye mahkûm olma konusunda maalesef bir adım atmadı. Enerji arz güvenliğini sağlamak amacıyla dışarıdan, Rusya’dan, Azerbaycan’dan ve İran’dan çok doğalgaz aldı. Farklı ülkelerle bağlantılı olma, farklı enerji kaynaklarını kullanma konusunda çaba göstermedi. Bu nedenle aslında bu uçak hadisesi ve Rusya ile yaşadığımız kriz, Türkiye’nin enerji merkezi olma konusundaki çabalarının bir şekilde hızlanmasında, diğer yandan da bu enerji bağımlılığını azaltma konusunda bir fırsat oluşturdu. Türkiye’nin alternatif yollar sağlamasının gerekliliği fark edildi.”
Rusya ile yaşanan krizin bazı soruları da gündeme getirdiğine vurgu yapan Karagöl, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aynı problemi İran ile de yaşayabilir miyiz ya da doğalgaz konusunda arz anlamında bir sıkıntı olabilir mi? Yeni dönemde petrol fiyatlarının düşüşüyle birlikte doğalgaz arz eden ülkeler, daha çok gelir elde edebilmek için daha çok petrolün, doğalgazın arzını arttırmaktalar. Bu durum uzun dönem, petrol ve doğalgaz fiyatlarının daha çok düşmesine önemli ölçüde katkı yapacaktır. Bu durumda bizim enerji faturamızın düşüşü, enerji arz güvenliği açısından rahatlatıcı bir etki yapabilir. Ancak bizim enerji merkezi olmamız açısından riskler de barındırır. Çünkü petrol fiyatlarının düşmesi, doğalgaz arz eden ülkelerin gelir kaybı yaşamalarına ve yapacakları yatırımların ertelenmesine neden olabilir. Bu nedenle Türkiye, bu ülkelerle yapacağı yatırımlar, gerçekleştireceği projeler açısından sıkıntı yaşayabilir. Diğer taraftan bu bölgedeki ülkelerin çok gelir kaybetmesi, Türkiye’nin özellikle de ekonomik anlamda dışarıyla iş yapma ve ihracatını geliştirme anlamında da negatif bir durum oluşturabilir.”
Türkiye’nin coğrafi konumunun avantajını kullanacağı alanları iyi belirlemesi gerektiğini kaydeden Karagöl, devamında şunları söyledi: “Türkiye’nin ekonomik anlamda daha yüksek büyüme rakamlarıyla, ihracatını arttırıp daha yüksek GSMH rakamlarına ulaşıp şu an bulunduğumuz orta gelir durumundan yüksek gelirli ekonomiler arasında yer alma sürecini geliştirmesi gerekiyor. Yine Türkiye’nin Hazar bölgesindeki kaynakların Batıya aktarılmasında da etkin rol oynaması gerekiyor. Yoksa buradaki kaynakların Doğuya yani Çin’e, Hindistan’a, Pakistan’a akacak olması, Türkiye’nin önümüzdeki dönemlerde enerji merkezi olma konusundaki atacağı adımları bir şekilde olumsuz etkileyecektir. Tabi Türkiye, böyle bir coğrafi konumunun avantajıyla oluşan enerji denkleminde sabit değişkendir. Diğer ülkeler değişebilir ama Türkiye olmadan kaynakların taşınması zor olacaktır. Bu durum aslında Türkiye’ye saldırma veya Türkiye’nin konumunu değiştirme süreçlerini hızlandırmaktadır. Suriye’deki yaşananlar bunun kanıtıdır. Bundan sonra Türkiye, geliştireceği ilişkiler, gerçekleştireceği projelerle ve de sahip olduğu coğrafi konum itibariyle, Avrupa’ya muhtaç ülke konumundan, Avrupa’nın bize muhtaç olduğu bir süreç yaşayacaktır. Türkiye’nin enerjide merkez ülke olması, aynı zamanda siyasi ve ekonomik istikrarını da sağlayabilmesine bağlıdır.”
Konuşmasının ardından Prof. Dr. Erdal Karagöl’e SAÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mahmut Bilen tarafından hediye takdim etti.