Büyükşehir Belediyesi Ocak Kültür Sanat Etkinlikleri ‘İstanbul’un İzinde Anadolu’dan Çizgiler III’ isimli program dâhilinde düzenlenen panel ve ardından açılışı gerçekleştirilen Hat Sanatı İcazet Sergisi ile son buldu. Panelde konuşan Doç. Dr. Mehmet Memiş, “Hoca talebe ilişkisi icazet almakla bitmez onları ancak ölüm ayırır” diye konuştu.
Sakarya Büyükşehir Belediyesi Ocak Kültür Sanat Etkinlikleri ‘İstanbul’un İzinde Anadolu’dan Çizgiler III’ isimli program dâhilinde düzenlenen panel ve ardından açılışı gerçekleştirilen Hat Sanatı İcazet Sergisi ile son buldu. AKM’de düzenlenen panelde konuşmacı olarak Sakarya Üniversitesi’nden Doç. Dr. Mehmet Memiş ve KTO Karatay Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Öksüz yer aldı. Panelin ardından Ofis Sanat Merkezi’nde Hat İcazet Sanatı Sergisi’nin açılışı yapıldı. Serginin 19 Şubat Pazar gününe kadar ziyaret edilebileceği belirtildi.
Meşk usulü
Panelde ilk olarak söz alan Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Memiş, “İcazet, ilimde sanatta ve meslekte hoca-talebe, usta-çırak ilişkisiyle eğitim yapılması durumunda talebenin belli bir olgunluğa erişmesi halinde hocanın ona mesleğini uygulaması ve öğretebilmesi için izin vermesi anlamına gelmektedir. İcazet müessesesi İslam tarihinde özellikle ilmiye sınıfında çok eskilere dayanmaktadır. Osmanlı öncesinde hat sanatı ile ilgili uygulamalar hakkında pek bilgi sahibi olamasak da özellikle Osmanlı ile ilgili kaynaklar ve müzelerdeki eserler bize bu noktada yol göstermektedir. Hat sanatında eğitim öğretim meşk usulü ile yapılmaktadır. Bu usulde hoca talebesine çalışması için bir örnek verir. Talebe ise örneğe bakarak bir eser ortaya çıkarır. Bu meşk usulüdür. Dolayısıyla meşk almak ve meşk vermek tabirleri bunu ifade eder” dedi.
Müfredat ve mürekkebat
Meşk hususunda iki aşama olduğunu ve bunların müfredat ve mürekkebat meşki olduğunu belirten Memiş, “Müfredat harflerin ve birbiriyle ilişki halinde olan iki harfin birlikte çalışılmasını ifade eder. Bu aşamayı tamamlayan talebe mürekkebata geçer. Bu aşama metinlerin oluşturulması üzerinedir. Satırların oturuşu, kelimelerin dizilişi ve harekelemesi buna girer. Bu aşamada tamamlanınca talebe kıta denilen levha çalışmaları yapmaya başlar. Hoca bu çalışmaları da başarılı görürse der ki ‘Bir kıta hazırla icazetnameni yazalım’ ve bunun altına icazetini yazar. Bu genelde Arapça olur ve Selatü Selam ile başlar. Bu kıtayı yazan falanca kişiye bu işlerin altına imzasını koyması için izin verdim denir. Ve yazan kişiye onun hocasına ve hocasının hocasına dualar ile son bulur. Hoca talebe ilişkisi icazet almakla bitmez onları ancak ölüm ayırır” ifadelerini kullandı.
Hattatlık bir ahlaktır
Özellikle Cumhuriyet döneminin bu günlerinde hat sanatına büyük ilgi olduğunu söyleyen KTO Karatay Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Öksüz, “Pek çok hattat var ve hepsinin işi başından aşkın. Zengin insanlar ve büyükler birbirlerine gidip gelirken hat hediye ediyorlar. Hattatlık bir ahlaktır. Hattatların içerisinde dedikoducular ve gıybet yapanlar olamaz. Onlar sadece güzel yazı yazmak ile ilgilenirler. Hattatlığın belirli şartları vardır. Öncelikle birkaç çeşit yazıyla devamlı yazması gerekir. Hattatın icazetli olması gerekir. Azimli olmalı, yılmamalı, sır saklamalı, kendisinden ders almak isteyene merhametli ve sabırlı davranmalıdır” şeklinde konuştu.
Çirkini güzel yapmak
Hattatların icazet silsilesini sıkı tuttuğunu ifade eden Öksüz, “Kimin kimden icazet aldığına dair Hz. Ali’ye kadar ulaşan silsileler vardır. Hakikaten geriye doğru sayarsak öncelikle Ashab-ı Kiram ve vahiy kâtiplerine ulaşırız. Hz. Ali efendimiz ilk defa hat sanatının önemli yazılarından birisi olan kûfi yazısı ile eserler yazmıştır ve kûfi yazısını sistemleştirmiştir. Zamanında vahiyler gelmeye başlayınca o zamanın kâtipleri vahiyleri iki çeşit yazı ile yazmaya başlamışlar. Peygamberimiz kâtiplerden makili yazı ile yazmalarını istemiştir ki bu kûfi yazının atasıdır diyebiliriz. Böylece kâtipler arasında güzel yazma yarışı başlamıştır. İslam’ın sanat anlayışı çirkini güzel, güzeli ise daha güzel yapmaktır. Güzel yazma yarışı da bu çerçevede sahabe döneminde ortaya çıkmıştır”.