Sakarya’daki 439. hafta adalet ve özgürlükler eyleminde İslam coğrafyasındaki kaostan çıkış için ümmet bilincinin acilen yeniden canlandırılması gerektiği ifade edildi.
Sakarya’da 9 yıldır devam yapılan adalet ve özgürlükler eyleminde, 439. hafta basın açıklamasını Diriliş Saati Dergisi adına Muhammed Emin Duman okudu. İslam coğrafyasında devam eden kaosun küresel güçleri memnun ettiği ifade edilen açıklamada, Duman, “Türkiye, Tunus gibi ülkelerde politik düzeyde devam eden karmaşa; Irak, Afganistan, Suriye, Lübnan, Mısır, Filistin, Libya, Bangladeş, Orta Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerde kan ve gözyaşının sel haline geldi. Küresel güçler yaşanan kaostan son derece memnun. Bu durumun onların bu coğrafyadaki güvenlik, enerji ve yer altı/yerüstü kaynakları ile ilgili çıkarlarına daha çok hizmet ettiğinin farkındalar” dedi.
İslam dünyasındaki kaotik ortamdan çıkışın yolunun ümmet bilincinin geliştirilmesinden geçtiği ifade edilen açıklamada atılması gereken adımlar şu şekilde sıralandı:
“İslam coğrafyasında Küresel güçlerle uzlaşmak, ittifak kurmak Müslüman halkların zararına sonuçlar vermiştir. Bu hakikati görerek küresel zulme teslimiyeti reddedip bağımsız ve adil İslam devleti kurmayı hedef edinen plan ve programlar hayata geçirilmelidir. İslam coğrafyasına giydirilmeye çalışılan neo-liberal gömleğin ne denli tehlikeli olduğunun farkında olmalıyız. Ilımlı İslam veya Protestan İslam olarak isimlendirilen ve İslam’ın toplumsal tezlerini yok sayarak sadece bireysel anlamda inanç özgürlüğünün önünü açan neo-liberal tezlerin şirkin yeşile boyanmış şekli olduğunu görmek zorundayız.”
"Düşünce dünyamızı Kur’an ve sahih sünnet üzerine bina etmeliyiz"
İslam ümmetinin etnisite veya mezhep üzerinden bölüp ayrıştıracak hesaplar yapıldığına dikkat çekilen açıklamada, Muhammed Emin Duman, “Şii-Sünni-Selefi-Alevi gibi sıfatlandırmalar üzerinden ayrışmayı ısrarla reddetmeliyiz. Tarihi ve siyasi arka plana dayanan mezhepsel farklılıkları olgunlukla karşılamalı ve tartışmalarımızı ümmet bünyesinde yapıcı bir şekilde yürütmeliyiz. Aynı şekilde Allah’ın bizi farklı kavimler şeklinde yarattığının bilincinde olup, Türk, Kürt, Arap, Fars vb. etnik kimliklerin ayrıştırıcı değil, bilakis zenginlik olarak addedildiği bir anlayışı ve uygulamayı öne çıkarmalıyız. Asıl olanın ümmet olduğu şuurunu taşımalıyız. Düşünce dünyamızı Kur’an ve sahih sünnet üzerine bina etmeliyiz. Bu husus sağlanmadığı zaman çok uçlarda dolaşan anlayışların ümmete tahakküm etmeye başladığını gözlemliyoruz” dedi.