Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 622. hafta basın açıklamasında son dönemde yaşanan iç ve dış gelişmeleri değerlendirirken, 15 Temmuz darbecilerinin mahkemelerdeki tavırlarını eleştirdi ve “Tüm darbecilerin hevesini kursağında bırakmak için, herkes için adaleti referans alan toplumsal ve siyasal bir sistem tesis edilmelidir.” dedi
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 622. hafta basın açıklamasına, Trabzon’un Maçka ilçesinde PKK’ya karşı gerçekleştirilen operasyon esnasında hayatını kaybeden Eren Bülbül’ü anarak başladı. “‘Türkiye kapanmayan taziyeler ülkesidir.’ Barışın sesini yükseltirken hayatını kaybeden Tahir Elçi’nin eşi, birkaç gün önce böyle söylemişti. Maalesef her gün, acılarımıza acı; yaralarımıza yara ekleniyor. Acının son adı Eren Bülbül oldu. Bu kez ocaklara ateş, Trabzon’un Maçka ilçesinde düştü. Eren Bülbül’e Allah’tan rahmet diliyor; yürek dağlayan bu taziyelerin bir an önce kapanmasını temenni ediyoruz. Hayatının baharında bir fidana kıyanları tel’in ediyor, hepimizin canını yakan bu ateşin bir an önce sönmesini istiyoruz.” denilen açıklamanın devamında Marmara Depremi’nin yaklaşan yıldönümü için “Ege kıyıları sallanmaya devam ediyor. Yaşanan ufak sarsıntılar, hem deprem gerçeğini hatırlatıyor; hem de daha büyük sarsıntıları akla getiriyor. Aradan geçen zamanda depremle yaşama alıştığımız söyleniyor fakat mevcut duruma bakınca ne gereken hazırlıkları yaptığımız, ne de tedbirleri aldığımız anlaşılıyor.” uyarısı yapıldı.
Açıklamanın devamında, “Bir de, doğru yöntemlerle önlenebilecek suni depremler var; siyasette, yargıda, ekonomide, eğitimde, dış işlerinde yaşanan depremler... Bunlar da hayatımızı alt üst ediyor, bunlar da toplumsal hayatımızı derinden sarsabiliyor. Lakin bu gerçeğe rağmen, yönetenler istiyor ki, olağanüstü hal şartlarında yaşayamaya da alışalım.” denilerek, olağanüstü hal sürecindeki uygulamalar eleştirildi ve şu hususa dikkat çekildi: “Olağan kılınmak istenen bu süreç, deprem gibi doğal değil, önlenemez bir kader değil. Saydıklarımız; adalete ve hakkaniyete riayet edildiğinde çözülemeyecek sorunlar değil. Yeter ki ortaya çözüm iradesi konulsun. Kalıcı çözümler için doğru siyasetler geliştirilsin. Güçlünün değil, halkın ve haklının maslahatı gözetilsin. Aksi yöndeki gidişatın, 15 Temmuz darbecilerine verdiği cüreti de hepimiz görmeliyiz. Darbeciler, mahkemelerde, insan aklıyla alay edercesine savunmalar yapıyor. Anlaşılan o ki, mevcut halin devamının, kendi lehlerine döneceğini zannediyorlar. Herhalde yapılan yanlışların, kendi gafletlerine kılıf olacağını umuyorlar. Bu beklentiyi boşa çıkarmak ve tüm darbecilerin hevesini kursağında bırakmak için, acilen, herkes için adaleti referans alan toplumsal ve siyasal bir sistem tesis edilmelidir.”
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 622. Hafta Basın Açıklaması
Sakarya’nın duyarlı insanları;
“Türkiye kapanmayan taziyeler ülkesidir.” Barışın sesini yükseltirken hayatını kaybeden Tahir Elçi’nin eşi, birkaç gün önce böyle söylemişti. Maalesef her gün, acılarımıza acı; yaralarımıza yara ekleniyor. Acının son adı Eren Bülbül oldu. Bu kez ocaklara ateş, Trabzon’un Maçka ilçesinde düştü. Eren Bülbül’e Allah’tan rahmet diliyor; yürek dağlayan bu taziyelerin bir an önce kapanmasını temenni ediyoruz. Hayatının baharında bir fidana kıyanları tel’in ediyor, hepimizin canını yakan bu ateşin bir an önce sönmesini istiyoruz.
Değerli dostlar;
Marmara Depremi’nin yıldönümü yaklaşırken, Ege kıyıları da sallanmaya devam ediyor. Yaşanan ufak sarsıntılar, hem deprem gerçeğini hatırlatıyor; hem de daha büyük sarsıntıları akla getiriyor. Aradan geçen zamanda depremle yaşama alıştığımız söyleniyor fakat mevcut duruma bakınca ne gereken hazırlıkları yaptığımız, ne de tedbirleri aldığımız anlaşılıyor.
Şüphesiz deprem doğal bir afet. Onu ölümcül kılan asıl etkense, şehirlerdeki yapılaşma düzenimiz. Depremi değil ama hasarını önlememiz mümkün. Tabi bir de, doğru yöntemlerle önlenebilecek suni depremler var; siyasette, yargıda, ekonomide, eğitimde, dış işlerinde yaşanan depremler... Bunlar da hayatımızı alt üst ediyor, bunlar da toplumsal hayatımızı derinden sarsabiliyor. Lakin bu gerçeğe rağmen, yönetenler istiyor ki, olağanüstü hal şartlarında yaşayamaya da alışalım.
O zaman darbe suçuyla, darbeci yapıyla ilgisi olmayan insanlar da sorgusuz sualsiz ihraç edilecek. Köy meydanında darp edilen köylülere yönelik işkence iddiası dile geldiğinde, öncelikle vakayı gündeme getirenler suçlanacak. Kötü muamelenin kendisi değil, buna karşı çıkanlar kötülenecek. Hak, hukuk gözetilmeyecek ama hak arayanlara göz açtırılmayacak.
İnsan haklarını ihlal edenler değil, savunanlar suçlu muamelesi görecek. Dilenen gösteri engellenecek. Düşünce, egemenler gibi ifade edilmediği sürece yasaklanacak. İktidar partisi bülteni gibi çıkmayan medya kısıtlanacak. Yargılama mahkemelerde değil, politik kürsülerde yapılacak. Seçmenin iradesi, seçilenin kimliğine göre üstün sayılacak ya da sayılmayacak. Hak, hukuk, hürriyet; sadece slogandan ibaret kalacak.
Olağan kılınmak istenen bu süreç, deprem gibi doğal değil, önlenemez bir kader değil. Saydıklarımız; adalete ve hakkaniyete riayet edildiğinde çözülemeyecek sorunlar değil. Yeter ki ortaya çözüm iradesi konulsun. Kalıcı çözümler için doğru siyasetler geliştirilsin. Güçlünün değil, halkın ve haklının maslahatı gözetilsin. Velhasıl, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası verilen sözler tutulsun. Geçmişten alındığı söylenen dersler, doğru ezberlensin.
Aksi yöndeki bu gidişatın, 15 Temmuz darbecilerine verdiği cüreti de hepimiz görmeliyiz. Darbeciler, mahkemelerde, insan aklıyla alay edercesine savunmalar yapıyor. Anlaşılan o ki, mevcut halin devamının, kendi lehlerine döneceğini zannediyorlar. Herhalde yapılan yanlışların, kendi gafletlerine kılıf olacağını umuyorlar. Bu beklentiyi boşa çıkarmak ve tüm darbecilerin hevesini kursağında bırakmak için, acilen, herkes için adaleti referans alan toplumsal ve siyasal bir sistem tesis edilmelidir.
Değerli dostlar;
Kendi içimizdeki sorunlar yumağıyla boğuşurken; bölgede yaşanan gelişmeler, önümüzdeki dönemde yeni sorunları beraberinde getiriyor. ABD ve Rusya arasında iktidar savaşlarının yaşandığı coğrafyamız her gün yeni yıkımlara sahne oluyor. Suriye’de çözüm girişimleri kirli hesaplara kurban ediliyor. Bölgedeki siyasal yapı, iyice kırılgan bir hal alıyor ve bundan hepimiz zarar görüyoruz.
Kudüs’ün esareti, ancak Filistin’in evlatları can verince hatırlanıyor. 13-15 yaşındaki çocukların siyonist zindanlara atılması gündem dahi edilmiyor. Bu esnada, petrol paralarıyla emperyalizmi finanse eden körfez ülkeleri, kendi aralarındaki güç ve çıkar mücadelesi uğruna, ümmetin geleceğini karartıyor. ABD; kendisine biçtiği ‘efendilik’ rolüyle, Kuzey Kore’yle gerilimi yükseltiyor, Latin Amerika ülkelerinde darbe senaryoları hazırlıyor.
Bu kadar çalkantılı ve riskli bir süreçte, hem kendimizin hem de tüm bölgenin selameti için çatışmayı değil çözümü, savaşları değil barışı esas alan politikaları savunmak, önemli bir sorumluluktur. Küresel efendilerin kirli tuzaklarını bozmak, ancak bölgemizdeki yerel halkların dayanışması ile mümkündür. Bunun için barışı, adaleti, hakkaniyeti ilmek ilmek dokumanın mücadelesini vermemiz elzemdir.
Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu