Sakarya Adalet ve Özgürlükler Paltformu’nun 631. hafta basın açıklamasında, ABD ile yaşanan vize krizi gündeme getirildi.
Amerika’nın 17/25 Aralık’la başlayan süreçle birlikte Türkiye'ye bir süredir ders vermeye çalıştığına vurgu yapılan açıklamada, “Görünen o ki; Avrupa ve Amerika önümüzdeki süreçte Türkiye'yi ekonomik ve siyasi olarak zor duruma düşürecek bir eylem planında ortaklık yapacaklar” ifadelerine yer verildi.
ABD ve AB’nin Türkiye’yi ‘sadakat testi’nden geçirmek istediğine atıfta bulunulan açıklamada, bağımsızlık yolunda hükümete ve halkımıza önemli görevler düştüğü belirtildi.
“Bu ülke halkının laik-anti laik, Kürt-Türk, Alevi-Sünni, iktidar yanlısı-muhalefet yanlısı şeklinde tanımlanan ayrışmalara tahammülü yoktur” denilen açıklamada, gerek cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından gerekse de muhalefet partileri tarafından kullanılan ayrıştırıcı dilin ivedilikle terk edilmesi gerektiği ifade edildi.
Türkiye’de son dönemde yaşanan "Adalet" ile ilgili zaaflara da yer verilen açıklamada, “Halkımızın adalete olan güveni dip yapmış durumda... Amerika ve Avrupa da adalet mekanizmasındaki ciddi zaafiyeti her fırsatta dillendirerek kendi günahlarına kılıf yapıyor. Türkiye'yi adeta bir hukuksuzluk diyarı olarak gösteren propaganda yapıyorlar. Bu propaganda ile kendi zulümlerini örtmeyi de başarıyorlar” yorumunda bulunuldu.
Ülkemizdeki iktidar değişikliği için dış operasyonlara bel bağlayanlara da seslenilen açıklamada son olarak şunlar söylendi: “Emperyalizm güdümünde çeşitli ülkelerde iktidarı değiştirmeye kalkanlar daima halkların koyduğu bariyerlere çarparak hüsrana uğradılar. Gün fırsatçılık günü değil, kenetlenme günüdür”
631. Hafta Basın Açıklamasının Tam Metni
Amerika'nın Türkiye'deki diplomatik temsilciliklerinden vize vermeyi durdurmasının üzerinden 1 hafta geçti. Önümüzdeki hafta dışişleri heyetlerinin bu konu ile ilgili görüşeceği belirtilmesine karşın, yakın gelecekte çözüm ümidinin zayıf olduğu tahmin ediliyor.
Amerika Türkiye'ye bir süredir ders vermeye çalışıyor. 17/25 Aralık 2013 ile başlayan bu süreç, 15 Temmuz darbe girişimi, Astana görüşmeleri ve Kuzey Suriye'de YPG desteği gibi bir dizi gelişme ile zirveye taşındı. Son olarak Kuzey Irak referandumunda da Amerika ve İsrail'in rolü uzun uzun tartışıldı.
Amerika ve İsrail bölgemizde sadece Türkiye'yi değil tüm bölge ülkelerini tehdit ediyor. Bölme ve şiddet Amerikan politikasının temel parametreleri...
Amerika; Irak ve Suriye'de bölünme eksenli bir politika izliyor. Bölünme sonrası ortaya çıkacak butik devletlerin daha kolay kontrol edilebileceğinin hesabını yapıyor. Bölge ülkelerinin toprak bütünlüğüne kasteden bu politika bir taraftan da şiddet üretiyor. Ayrışma beraberinde çatışmayı getiriyor.
Türkiye ve İran da sıranın kendilerine geleceğinin farkında olarak, Amerika'nın bölme ve şiddete dayalı politikasına karşı ortak tavır geliştirmeye çalışıyorlar.
Son vize krizi, Amerika'nın Türkiye'yi ekonomik ve siyasi olarak daha çok sıkıştıracağının işaretlerini veriyor. Bir süredir Almanya'nın başını çektiği Avrupa ülkeleri, Türkiye'ye dönük bazı olumsuz uygulamaları hayata geçiriyordu. Görünen o ki; Avrupa ve Amerika önümüzdeki süreçte Türkiye'yi ekonomik ve siyasi olarak zor duruma düşürecek bir eylem planında ortaklık yapacaklar.
Türkiye, Amerika ve Avrupa'ya karşı bir bağımlılık testinden geçmeye başladı. Bu testi başarı ile tamamlayarak bağımsız bir devlet olduğumuzu ilan etmeliyiz.
Bağımsızlık yolunda hükümete ve halkımıza önemli görevler düşüyor.
Her şeyden önce Cumhurbaşkanı'nın halkımızı kutuplaştırıcı dili terk edip, bütünleştirici bir dil kullanması elzemdir. Aynı şekilde ana muhalefet partisi yöneticilerinin de dindarlara dönük ayrıştırıcı dilden vazgeçmesi zorunludur. Hafta içinde mecliste müftülerin nikah kıymasına onay veren yasayı protesto için ana muhalefet partisi öncülüğünde düzenlenen gösterinin, halkımızın temel değerlerini hiçe sayan ayrıştırıcı bir dilin tezahürü olduğu hiç mi fark edilemedi acaba?
Bu ülke halkının laik-anti laik, Kürt-Türk, Alevi-Sünni, iktidar yanlısı-muhalefet yanlısı şeklinde tanımlanan ayrışmalara tahammülü yoktur. Farklılıklarımıza saygı göstererek, farklılıklarımızla bir arada yaşayacağımız bir bütünleşmeye olan ihtiyacımız açıktır. Özellikle yaşadığımız bu dönemde, halkımızın birliğine olan ihtiyacımız hayati önem taşımaktadır.
Diğer önemli bir husus da "Adalet" ile ilgili zaaflarımızdır. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Fethullah Gülen Çetesi'ne karşı yürütülen operasyonlarda adalet noktasında ayarı kaçırdığımızı bu meydandan defalarca ifade ettik. FETÖ örgütünün militanları ile sempatizanlarını aynı adalet sepetine koymak gibi bir hata yapıyoruz. Ayrıca örgüt ile hiçbir ilişkisi olmayan, sırf muhalif oldukları için tutuklanan ya da işinden olan çok sayıda insanın yaşadığı hukuksuzluğu görüyoruz. Halkımızın adalete olan güveni dip yapmış durumda... Amerika ve Avrupa da adalet mekanizmasındaki ciddi zaafiyeti her fırsatta dillendirerek kendi günahlarına kılıf yapıyor. Türkiye'yi adeta bir hukuksuzluk diyarı olarak gösteren propaganda yapıyorlar. Bu propaganda ile kendi zulümlerini örtmeyi de başarıyorlar. Adalet ile ilgili ayarsızlığımızı düzelterek hem halkımızın adalete olan güvenini sağlamalıyız hem de Amerika ve Avrupa'nın elinde koz olarak kullanılmasını engellemeliyiz. Olağanüstü halin bu vesile ile tekrar sorgulanmasını elzem görüyoruz.
Hatırlatmayı görev saydığımız bir diğer önemli husus da; Türkiye'nin önümüzdeki süreçte karşılaşacağı ekonomik zorluklardır. Amerika ve Avrupa'nın ekonomimizi dara sokacak bazı tedbirleri uygulayacağının işaretlerini alıyoruz. Ekonomik bir bedel ödeme süreci ile karşı karşıya kalabiliriz. Bu zor süreci halk olarak kenetlenerek, tüm imkanlarımızı kolektif bir şekilde kullanarak, tüketim alışkanlıklarımızı törpüleyerek aşabiliriz.
Ülkemizdeki iktidar değişikliği için dış operasyonlara bel bağlayan işbirlikçilere de bir çift sözümüz var: Emperyalizm güdümünde çeşitli ülkelerde iktidarı değiştirmeye kalkanlar daima halkların koyduğu bariyerlere çarparak hüsrana uğradılar. Gün fırsatçılık günü değil, kenetlenme günüdür.