28 Şubat darbesinin 20. yıldönümü yaklaşırken, Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 598. hafta açıklamasında “28 Şubat da, her darbede olduğu gibi, devlet iktidarı eliyle yürütülmek istenen bir toplum mühendisliğini ifade ediyor.” dedi
28 Şubat sürecinin yasaklarına karşı kurulan ve 12 yıldır cumartesi açıklamalarına devam eden Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu’nun 598. hafta açıklamasında gündem, 20. yıldönümü yaklaşan 28 Şubat oldu. Platform adına Sakarya Dayanışma Derneği’nden Kadrican Mendi’nin okuduğu açıklamada “28 Şubat, Osmanlı’dan tevarüs eden ve Cumhuriyet döneminde devam eden darbe silsilesinin bir halkasıydı. Bu süreçte, öncelikle sisteme karşı yükselen İslami muhalefetin, sonrasında ise tüm toplumsal muhalefetin baskı altına alınması amaçlanıyordu. Kamusal alanda İslami kimliğin, başta başörtüsü olmak üzere, tüm temsilleriyle yasaklandığı bu sürecin yürütücüsü, darbeci askeri bürokrasisiydi. Fakat topyekün bir baskı söz konusuydu. O dönem, amaca ulaşmak için medyadan, yargıya, sivil toplum örgütlerine kadar her şey, ideolojik bir devlet aygıtı olarak kullanıldı. 28 Şubat da, her darbede olduğu gibi, devlet iktidarı eliyle yürütülmek istenen bir toplum mühendisliğini ifade ediyor. Devletin gücünü ve imkânlarını ele geçiren güçlerin, topluma istediği gömleği biçmesi anlamına geliyor.” dedi.
Mendi, açıklamasının devamında “28 Şubat, sonuçları itibariyle başarısız bir darbe girişimi değildi ne yazık ki. Bir dönem, sistemin baskı ve zulümlerine karşı başka bir alternatife işaret eden “İslami uyanış”, şu an topluma adalet ve ahlak timsali bir siyaseti ima etmiyorsa, 28 Şubat, amacına ulaşmış demektir… 28 Şubat, içeride yükselen toplumsal muhalefetten düzene uygun aktörler çıkarmaksa, küresel ölçekte de kapitalist dünya düzenine uyum sağlamak, ABD ve İsrail ile ittifakları derinleştirmek demekti. İslam ülkeleriyle kendi ilişkilerimizi kurma niyetine dahi set çekilmesiydi. Anadolu topraklarının Ortadoğu’da batılı ülkelerin üssü kalması demekti. Türkiye’nin kendi komşularıyla sorunları için çözümü Tahran’da, Bağdat’ta, Şam’da, Atina’da değil de, Washington’da, Tel Aviv’de, Londra’da araması demekti. Şimdi birlikte düşünelim: 28 Şubat’ın yıldönümüne yaklaştığımız şu günlerde, uluslar arası siyasetin yine batılı ülkelerle birlikte yürütülme çabalarına şahit olmuyor muyuz? Bir yandan, 15 Temmuz darbe kalkışmasının ardındaki “üst akıl” olarak ABD’yi, İsrail’i gösteren siyasal iktidar, diğer yandan bölgedeki krizlerin çözümü için yine bu şer güçlerin ittifakını aramıyor mu?” sorularını gündeme getirdi.
Basın açıklaması şu ifadelerle son buldu: “Platformumuz, 28 Şubat soğuklarının hâlâ hissedildiği günlerde kurulduğunda, meselesini “sistem sorunu” olarak tanımlamıştı. Meydanlara, sadece kendi kimliği için değil, bu topraklardaki herkesin hakkı ve özgürlüğü için çıkmıştı. İktidarın kimde olduğuna değil, nasıl olduğuna dikkat çekmişti. İşte bu sebeple, başörtüsü yasağının son kalıntılarının da kalkmasına rağmen, bu meydanlarda herkese Müslümanca bir şiarla, adil bir şahitlik çabamızı sürdürüyoruz. O yüzden biz hâlâ “henüz özgür olmadık” diyoruz, bizim 28 Şubatımızın hâlâ bitmediğini söylüyoruz. Zulüm, herkes için bitene kadar da sözümüzü yükseltmeye devam ediyoruz.