Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Seyyar\'in yazdığı "Zengin Sahabiler, Sahabenin varlıkla imtihanı" isimli kitabında, sahabelerin İslam uğruna tüm servetini feda etmesini anlatıyor.
Seyyar, yaptığı açıklamada, Sahabelerle ilgili bilimsel çalışmalarda sosyal hayata ilişkin fazla bilgiler yer verilmediğini ve bundan dolayı kitap çalışmasına başladığını söyledi.
Bu kapsamda, Sahabelerin ekonomik durumlarını incelediğini belirten Seyyar, yaptığı araştırmalarda Sahabelerin zenginlikten kaçındığını tespit ettiğini aktardı.
Bu durumun Sahabelerin kendi kararı olduğunu vurgulayan Seyyar, "Peygamberimiz, hiçbir sahabesine zengin olmayı yasaklamamış. Bilakis birçok sahabesine kendileri herhangi bir talepte bulunmamalarına karşılık Peygamberimiz, işlerinin bereketli olması için onlara duada bulunmuştur. Peygamberimiz, ashabından sadece zenginliğin yol açabileceği fitnelere karşı çok hassas olmalarını istemiştir" dedi.
Seyyar, tüm Sahabelerin mal varlığını hayır işlerine harcadığını belirterek, şöyle devam etti:
"Zekat ve sadaka vermemek, bu anlamda bir sosyal fitnedir, çünkü zenginlerin sosyal sorumluluklardan kaçması, toplumsal refahı ve barışı er veya geç zedeler. Peygamberimiz, zengin sahabilerinden her zaman daha fazla sosyal sorumluluk üstlenmelerini arzu etmiş, yani cömertliğin bir dış yansıması olarak gönüllü sadakalarda yani muhtaçlara iyiliklerde bulunmalarını istemiştir. Onun için zenginlik nimetiyle imtihan olmuş olan bütün sahabeler, Peygamberimizin sünnetine uyarak, son nefeslerine kadar hem takva üzerine yaşamışlar hem de hep verici olmuşlardır. Zengin sahabeler, zenginliğin süslü şatafatlarına aldanmadıkları gibi Allah’a duydukları sevgi ve hasretin bir sonucu olarak dünyada kendilerini hep garip gibi hissetmişler ve ölümü Allah’a kavuşmanın bir yolu olarak görmüşlerdir."
Prof. Dr. Seyyar, Müslüman zenginlerin, Sahabilerin nasıl yaşadıklarını öğrenip örnek alması için bu eserin önemli olduğunu kaydetti.
Müslümanların, mal varlığını bir imtihan ve emanet olarak görmesi gerektiğine işaret ederek, "Gurur ve kibire kapılmadan rızkın sadece Allah’tan geldiği unutulmamalıdır. Şükretmek sözle değil daha çok vermekten geçtiğini hatırlayarak muhtaçlara ve yoksullara bol bol infakta bulunmalıdırlar. Sosyal sorumluluklarını seve seve yerine getiren cömert Müslümanlar\'ın rızıklarının, bereket sayesinde daha da artacağı ayet ve hadisler teyit etmektedir" diye konuştu.
"Modern sosyal devletler bile tam uygulanılmayan bir sosyal hak"
Sahabelerin bu davranışının örnek alınarak ekonomideki sosyal adaletin sağlanabileceğini vurgulayan Seyyar, sözlerini şöyle tamamladı:
"İslam’ın iktisat politikalarını inceleyenler kamusal ve özel iktisadi girişimlerin sosyal politikalardan bağımsız olmadığını görecektir. Medine’de Peygamberimiz tarafından kurulan ve çok kısa sürede geniş bir coğrafyayı idaresi altına alan İslam devletinin kamusal politikalarında iktisadi, mali ve sosyal politikalar birlikte yürütülmüştür. Zengin Müslümanlardan bir nevi zorunlu sosyal vergi mahiyetinde olan zekat alınmış ve muhtaçlara dağıtılmıştır. Birçok sosyal bilimcinin bildiğini zannettiği bu uygulama, bir lütuf değil modern sosyal devletlerinde bile tam uygulanılmayan bir sosyal haktır.
İslam devleti, bir aracı kurum olarak, muhtaç vatandaşların lehine bir sosyal transferde bulunuyor ve bugün bile hayal edilen bir uygulamayı gerçekleştiriyor. O da başta yoksullar olmak üzere herkese vatandaşlık gelirine bağlamasıdır. Dolayısıyla sosyal adaletin tesisi, zekat odaklı kamusal sosyal politikalarla sağlanabilmiştir. Ancak bunun ötesinde zengin sahabeler, bununla da yetinmemiş, hiçbir zorunluluk olmadığı halde sırf Allah rızasını kazanmak adına gönüllü olarak sadaka vermeye devam etmiştir. Sosyal adaletin daha da güçlendirilmiş olması, sivil alanda sosyal dayanışmayla mümkün olabileceğini zengin sahabeler cömertlikleriyle ispat etmişlerdir."