Uyum Psikolojik Danışmanlık Merkezi'nden Psikolojik Danışman Durul Mert ile bu kez yaptığımız söyleşide kendisine, hayatın aslını sahtesinden nasıl ayırabileceğimizi eğer bunu yapamazsak ne gibi sıkıntılarla karşılaşabileceğimizi sorduk. Bakınız Sayın Durul Mert bize bu konuyla ilgili nasıl tavsiyelerde bulundu.
Hayat döngüsü içinde; yaşadığımız olayların, birlikte olduğumuz insanların, kendimizin, ailemizin ya da sevdiğimiz şeylerin ne kadar farkındayız diye hiç düşündünüz mü? Aslında biz hayatı pek farkında olmadan yaşıyoruz. Daha farklı bir değimle ‘’mış’’ gibi yaşıyoruz. Çünkü sadece yapmamız gereken işlerin peşinde koşuyoruz. Tüm yaşamımız sanki otomatik bir program içinde sürüyor. Hayatın aslını sahtesinden galiba ayırmayı pek bilmiyoruz.
Sürgit yaşam savaşı içinde çoğumuz nelerden hoşlandığımızı, ne yapmak, nasıl yaşamak istediğimizi unutmuş daha doğrusu kendimizi bir tarafa bırakmış durumdayız. İç dünyamızı değil dış dünyamızı önemsemek zorundaymışız gibi hissediyoruz çoğu zaman. Sosyal maskelerimizi takıp hayatımızı sürdürüyoruz. İçinde olduğumuz toplum bizden nasıl davranmamızı istiyorsa, öyle hareket ediyoruz. İç dünyamızın yani canımızın isteklerini bastırıyor, başkalarının beklentilerine göre yaşıyoruz. Çalışma hayatımız, özel ve sosyal hayatımız hep bu beklentilere göre şekilleniyor. Neredeyse hayatımızdaki her insanla sosyal maskemizi takıp, iletişim kuruyoruz. O insanlar da aynısını yapıyor. "Hayatlarımızı başkaları ne der?" anlayışına göre sürdürüyoruz. Toplumun çok az kesimi dışında, geri kalanı böyle yaşıyor. Durum bu olunca kendi iç dünyamızdan, diğer insanların iç dünyalarına açık iletişim kuramıyoruz.
Nedeni; herkesin bazı korku ve kaygılar doğrultusunda, sosyal maskelerini takmak zorunda olması ve daha ötesinde de bu durumun süreklilik arz etmesi asıl tehlikeyi ortaya çıkartıyor.
Sahte yüzlerle kurulan iletişim sonunda insanlar kendilerini yalnız hissetmeye başlıyorlar. Kişinin yalnızlığının nedenini, kendi özünden uzaklaşması ve kendine yabancılaşması oluşturuyor. Kendimizin farkında olmamak, cancağızımızın isteklerine önem vermemek bizi mutsuzlaştırıyor. Gerçek içselliğimizle ve sahte dışsallığımız arasındaki fark, bir tür gerilime, strese neden oluyor. Bu kez yaşam monoton bir kısır döngüye dönüşüyor. Kişi bu duyguyu iç dünyasında yoğun yaşayıp, ruh ve beden sağlığını kaybetmeye başlıyor.
Gerçek iç ve sahte dış dünya arasındaki farklılık insanlarda ciddi anlamda bir gerilim yaratmaktadır. Kişinin iç dünyası iletişimde olduğu insana nefret duyarken, dış dünyasında sosyal maskesini takıp saygı göstermek zorunda kalması, kendisine olan saygısını ve dürüstlüğünü kaybetmesine neden oluyor. Hayatı bu şekilde yaşayan, aşırı sosyalleşmiş insanlar iç dünyalarından uzaklaşıp, mutsuzluklarını hazırlıyorlar. "Sadece başkaları ne der?" duygusuna göre yaşamanın insanda yaratacağı gerilimi ve bu durumun azımsanamayacak kadar çok insanda var olduğunu düşününce toplumun ne duruma gelebileceğini varın siz düşünün.
Topluma uyum sağlamalıyım anlayışına göre yaşamak, kendimizin ve hayatın farkında olmadan yaşamak demektir. Sağlıklı bir yaşam için canımızın isteklerine önem vermeliyiz. Özelliklerimizin, duygu ve düşüncelerimizin farkına varmalıyız. Sonra, çevremizdeki kişileri doğru algılamalıyız. Çünkü iletişim; birbirini fark eden iki insan arasındaki mesaj alışverişidir. Bu mesaj ne kadar açık ve doğru olursa iletişimden elde edilecek sonuç, o kadar gerçek olur. İkili ilişkilerde bunun önemi büyüktür. Sosyal maskelerin takılması gereken zamanlar olacaktır. Bazen karşımızdaki insanı üzmemek için veya ayıp olmaması için içimizden geldiği gibi davranamayız. Korktuğumuz, çekindiğimiz insanlarla iletişimdeyken içimizdeki doğru duygu ve düşünceyi onlara açıkça söyleyemeyiz. Bunlar yaşamın gerçekleridir. Doğru olan, sosyal maskeli iletişimin sürekli olmamasıdır. Sağlıklı, mutlu, başarılı hayatın sırrı, farkında olmak ve açık iletişim kurmaktır. Bunu hiç unutmayınız lütfen, toplumun istekleriyle kendi iç dünyamız arasında denge kurabildiğiniz bir yaşam dileğiyle.