Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası (SATSO) ekonomi eksenli konferansları çerçevesinde bu ay İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerem Alkin’i ağırladı.
Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Kösemusul ve Meclis Başkanı A. Akgün Altuğ ev sahipliğinde gerçekleştirilen konferansa yönetim kurulu üyeleri, meclis üyeleri ve çok sayıda davetli iştirak etti.
“2017 Türk ve Dünya Ekonomisi- Fırsatlar ve Beklentiler” konulu konferansta konuşan Prof. Dr. Kerem Alkin, Türkiye ve Dünya ekonomisine ilişkin mevcut durum değerlendirmelerinin yanı sıra 2017 yılı ve yakın gelecek ile ilgili ön görülere de yer verdi. Öncelikli olarak dolar ve Euro’daki yükselişin belli bir seviyeye çıktıktan sonra 2017 yılında 3,40 düzeyinde sabit kalacağına dikkat çekerek önümüzdeki bir iki yıl için borçlanmaların ve kredi kullanımlarının illa ki gerekiyorsa dolardan ziyade Euro üzerinden yapılmasını tavsiye etti. Prof. Dr. Alkin Dünya ve Türkiye gündemindeki sıcak gelişmeler hakkında bilgi vererek, “Dünya’da şu anda ABD Merkez Bankası FED’in karar ve adımları, ABD ekonomisinin seyri; faiz artışlarının seyri ve resesyon riski, G20 ülkeleri arasında “Kirli Kur Savaşı”, Euro Bölgesi’nin bugün ve geleceği; Brexit ve mülteciler, Çin ekonomisinde büyüme tartışmaları ve ekonomiyi destekleyici tedbir ve adımlar, Yuan devalüasyonu ve ihracattan iç talep odaklıya ekonomik transformasyon, küresel emtia fiyatlarında ciddi gerileme ve emtia ihracatçısı ve ithalatçısı ülkelere etkileri, MENA’da terör gerilimi, Suriye’de büyük kapışma ve şimdi, Avrupa başkentleri de tehdit altında. Türkiye’de, ‘15 Temmuz’ menfur darbe girişimi, OHAL, terörle mücadele ve büyümeye yönelik tedbirler gündem olan temel başlıklardır” dedi.
Küresel ekonomik düzendeki değişimlere değinen Prof. Dr. Kerem Alkin “1970’lerdeki petrol krizi, gelişmiş ekonomilerin büyüme performansını olumsuz yönde etkilemişti. 1990’lı yılların sonuna kadar, gelişmekte olan ekonomilerin büyüme performansının küresel büyümeye etkisi sınırlıydı. 2000’li yıllar ile birlikte, küresel büyümeyi sırtlayan taraf gelişmekte olan ülkeler oldu. 2010 yılından sonra gelişmekte olan ülkelerde de büyüme konusunda bir sıkıntı yaşanmaya başladı. Küresel ticarette AB’nin ağırlığında bir gerileme, ABD’nin ağırlığında ise yeniden bir toparlanma gözleniyor. Çin ise, yukarı doğru yükselişini aralıksız bir şekilde sürdürmektedir. Rusya’nın gerileyen petrol fiyatları ile rol kaybettiği gözlenirken, Hindistan’ın da yükselişini sürdürdüğü görülüyor. Türkiye’nin yakın ve orta doğu’ya yönelik ihracat hamlesi, 2012 yılına kadar, toparlanan petrol fiyatları ile büyük bir katkı sağlamışken, 2014 yılından itibaren düşüşe geçen petrol fiyatları, yakın coğrafyamıza yaptığımız ihracatı olumsuz yönde etkiledi. Bu dönemde Avrupa ve Afrika’nın mesafe aldığı gözleniyor. Dünya ekonomisinde büyüme 2,8’lere kadar gerilemiş durumda. 2016 ‘da ilk defa büyüme dünya büyümesinin ortalamasının altında gerçekleşmesi bekleniyor. Gelişmekte olan ülkeler arasında büyüme konusunda pozitif ayrışan Türkiye’ye bu anlamda nazar değdi diyebiliriz. 27 çeyrekten bu yana büyüyen bir ülke için bu bir şanssızlık. Bunu pozitif büyümeye döndürmek için çabalamalıyız. Küresel ticaret yüzde 5 büyüme ile bugüne gelmiş ve bugün yarıyarıya azalmış durumda ve bu bütün ülke ihracatına yansıyor. Türkiye’nin ihracatın da 160 milyar dolarlardan 140 milyar dolarlara geriledi. İhracatın 8 milyar dolarlık gerilemesinin sebebi euronun dolar karşısında değer kaybetmesinden dolayı fiktif bir azalmadır. Küresel ekonomideki genel keyifsizlik ihracat dışındaki döviz gelirlerine de yansıyor” diye konuştu.
Alkin, yaşanan kur artışını değerlendirerek, “Çok enterasan olarak vatandaşımızın şirketlerimizin önceki dönemlerde olduğu gibi koşarak dövize gitmesinden kaynaklı bir kur artışı değil, uluslararası kaynaklı bir kur artışı var. Şu anda piyasada kurların sakinleşmesi için ek tedbirler almak gerekiyor. Turizm, müteahhitlik ve döviz gelirlerini artırmaya yönelik tedbirler alınması gerekiyor. Merkez Bankasının döviz arzını arttırması da gerekebilir. Bizim bir büyüme hikayemiz var. 2002-2008 ortalama büyüme rakamları ve 2011-2014 büyüme rakamları karşılaştırıldığında; Nijerya’yı ayırarak Türkiye’yi, Brezilya Meksika Güney Afrika Rusya ile karşılaştırdığımızda, Türkiye’nin gerçekten bir büyüme hikayesi var ve çok acıdır ki başımıza gelen ard ardına olaylarla büyüme hikayemize nazar değdi. Büyüme hikayemizin devamlılığını sağlamak bir öncelik olduğu için, Merkez Bankası’nın kur istikrarını sağlarken artık büyümeyi de gözeterek hareket etmesi gerekiyor” diye konuştu.
Çin ekonomisindeki dönüşümüne de değinen Prof. Dr. Alkin 2014-2020 yılı sürecinde Çin ekonomisinin bir değişim ve dönüşüme girdiğini belirterek, “4 yıl önce, Çin GSYH’sinin yüzde 33’ünü ihraç ediyordu. Bu oran, bugün yüzde 23 düzeyinde ve yüzde 20’ye inecek. Çin’in artık ‘ihracata dayalı büyüme’den, ‘iç talebe dayalı büyüme’ye geçmesi, ABD ekonomisine benzemesi gerekiyor. Sancılı bir transformasyondan geçebilir. Çin ihracata ve yatırımlara dayalı büyümeden tüketime ve hizmetlere dayalı büyümeye geçiyor, finansal piyasalarda serbestleşme ve uluslar arası bütünleşme sağlanıyor, Yuan konvertible hale gelecek. Yani Yuan para birimi dünyada geçerli hale gelecek. Çin’de ekonomik büyüme yavaşlıyor. Bunun dünya ekonomisine kısa ve orta vadeli etkileri olacaktır. Stokların ve atıl kalan kapasitenin dünya pazarlarına çıkması, emtia fiyatlarında gerileme, gelişen ülkelerde yavaşlama gibi kısa vadeli etkileri olurken, adil rekabet, daha değerli Yuan ve geniş pazar olanakları gibi orta vadeli etkileri de beklenmektedir. Güney Çin Denizi, önümüzdeki dönemde Çin ile ABD ve müttefikleri arasında en büyük kapışma alanı olacak. Terör ve korsan saldırı bahanesi ile Malaka boğazının gemi trafiğine kapanması, Çin’i kara ve demiryolu projelerine yoğunlaştırabilir” dedi.
Türkiye’de 2016 yılında yaşanan olaylar ve 15 Temmuz Darbe Girişimi ile ilgili değerlendirmelerde de bulunan Prof. Dr. Kerem Alkin, “Ömrümüzü Türk halkının önünde eğilerek geçirsek yeterli olur mu bilmem. 15 Temmuz gecesi Türk Halkı ülkesini 50 yıllık bir felakete sürükleyecek olan bir hain süreci tankların önüne yatarak durdurdu. Bunu dünyada yapacak bir millet var mı bilmiyorum. İman gücü ile kendini tankın altına atan halka çok şey borçluyuz. Aynı şekilde dolara karşı kendini ekonominin altına attı. Kur yükselince millet dövizi toplardı. Şimdi toplamıyor. Aynı cesareti ekonomiyi kurtarma konusunda da yapıyor. Güven tesisi de önemli. Yabancı yatırımcılar da Türkiye’den çıkmadı. 15 Temmuz’un ardından ülkeye 435 milyon dolar net portföy yatırımı yapıldı. Ağustos’ta 1 milyar dolar, Eylül’de 532 milyon dolar portföy yatırımı yapıldı. Ta ki Moddy’s’in notumuzu düşürdüğünü açıklamasına kadar. Yabancılar da çok fazla Türkiye’den ayrılma niyetinde değil. Türkiye’nin potansiyelini görüyorlar. Çıkarlarsa pişman olacaklarını biliyorlar. Moddy’s’in notuna çok aldırış etmiyor. Dövizdeki kur sorunu yabancıların Türkiye’den çıkması ile ilgili değil döviz arz eksikliğinden kaynaklanıyor. Döviz piyasasındaki derinliği çözmeliyiz” ifadelerini kullandı