Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden 20 gün önce mezun olan Dr. Akın Torun, darbeciler tarafından bombalanan Ankara Emniyeti'nde hayatının en zor görevini yaptı.
Akın Torun, 15 Temmuz gecesi yaşanan darbe teşebbüsünde bombalanan Ankara Emniyet Müdürlüğünde gördüklerini, yaşadıklarını ve "doktor olarak" ilk gerçek görevini şöyle anlattı; "
Millet olarak hepimiz zor günler geçirdik. Bende mesleğe yeni adım atmış bir doktor olarak belki de hayatımın en zor görevimi yaptım.
Bir tıbbi eğitim için Ankara'da bulunuyordum. Konakladığım yer ise makine kimya kurumunun misafirhanesiydi. Ankara emniyeti ile aralarında yaklaşık 200 metre vardı her gün önünden geçtiğim bir yerdi. O gün akşam yemeği için dışarı çıktım her şey normaldi. Döndüğümde ise oldukça yakından geçtiği belli olan jetlerin sesleri duyuluyordu. “Bir sıkıntı mı var acaba” diye düşündüm ama sonra yok canım bir kutlama veya gösteri uçuşu olsa gerek dedim. Saat 22:00’ yi biraz geçmişti. Telefonuma bir mesaj geldi, sadece darbe oldu yazıyordu. Hemen televizyona koştum, şaka sandım duyduklarımı. Ardından hemen sırt çantamı hazırlamaya koştum. Yanıma yedek kıyafet ve bolca havlu aldım. Havluları yanıma alma sebebim, zihnimdeki darbe tanımının kanlı olduğundan ötürüydü ama yinede gerçekten bir kaç saat sonra kullanmak zorunda olacağıma inanmamıştım.
Çantayı hazırladıktan sonra hemen tv karşısına döndüm bir kaç dakika geçmemişti ki kulakları sağır eden bir sesle yerde buldum kendimi. Kendime gelmeye çalışırken bir bomba daha indi ve ardından bitmek bilmeyen patlama sesleri. Daha on dakika önce rutin hayatıma devam ederken şimdi bulunduğum bina yıkılacak mı diye bekliyordum. Yaklaşık 1 saat yerimden kımıldayamadım fakat orada kalamayacağımın farkındaydım. Dışarı çıktığımda ilk gördüğüm emniyetten yükselen dumanlardı. Yüksek bir binaydı emniyet ve üst katları bir helikopter tarafından taranıyordu. Yakınlarda bir hastahane olduğunu söylediler bende oraya gitmeye karar verdim uzun süre koştum. “Sela” sesleri yankılanıyordu bomboş sokakta. Sonra bir araba beni aldı ve hastahaneye bıraktı. Hastane küçük bir hastahaneydi, doktora yardıma ihtiyacınız var mı dedim, ama hiç bir yaralı gelmedi dediler. Emniyetin olduğu yere dönmek istedim yine, başka bir araba durup aldı beni. İnsanlar sokağa çıkmaya başlamıştı. Bir ambulansla karşılaştım. Askerlerin kendilerini yaralılara yaklaştırmadığını söylediler. Polis merkezine yaklaştığımda ise ortalık savaş alanı gibiydi. Bombalanan binalar tankın dümdüz ettiği polis arabaları ve tam bir kaos vardı. Gelen halk askerlere “yapmayın diye bağırıyordu”. Emniyetin bahçesinde askerin hakimiyeti aldığı belliydi. O sırada bir polis çıktı önüme, boynundan vurulmuştu. MKE'nin bahçesine getirdik onu başka bir polisle kanamasını kontrol altına almaya çalıştım ve hemen bir sivil araca bindirip hastahaneye gönderdik. O sırada onbinlerce insan gelmişti fakat jetler helikopterler bomba yağdırmaya devam ediyordu. Ön kapının olduğu yerden ise tank ateşi vardı. Arka kapıdan halkın girdiğini gördüm. Ceplerime revirden bulduğum bir önlüğü aldım ve tıbbi malzemeleri koyup arkadan emniyetin bahçesine girdim Koskoca insanlar feryat figan ağlıyor. Her yerde tankın ezdiği araçlardan çıkan metal ve atılan bombaların yoğun kokusu vardı. Gözlerimin gördüklerine inanamıyordum. Gerçek bir savaş vardı. Bulduğum yaralılara müdahale etmeye başladım herkeste bir şok hali vardı. Göğsünden yararlanan bir sivile müdahale ettikten sonra bir er buldum. Yerde işgale gelen hiç bir rütbeli ortada yoktu. Suratını açtığımda bana bomboş bakan iki göz gördüm. Polislere etrafımda on kişilik bir çember oluşturun dedim ve yanıma halktan birini çağırıp kalp masajı yapmaya başladım. Ben bir eri hayata çevirmeye çalışırken hainler 20 metre üstümde helikopterden kurşunlar yağdırıyordu. Yanımdaki vatandaşa benim gibi devam et dedim ve tıp fakültesinde hep makete yaptığım suni tenefüsü ilk kez bir insana yapacaktım hemde bir vahşetin ortasında. Bir süre devam ettik böyle ardından nefes aldığını farkettim kalbi atmıştı yeniden ve hemen bir karar vermem gerektiğini düşündüm çünkü bulunduğumuz yere yardım gelmeyecekti. Çemberin dışından altı kişi gelsin diye bağırdım halka. Yerden kaldırdığımızda üzerimin ıslandığını farkettim sırtından vurulmuş. Şimdi düşünüyorum da o askeri zırhı polislerin elindeki o küçücük silahlar öyle parçalayamazdı. Muhtemelen onuda o hain helikopterler vurmuştu. Yaklaşık 200 metre taşımamız gerekiyordu onu, zifiri karanlığı sadece ateşler aydınlatıyordu her yerde tankların helikopterlerin saçtığı vahşet vardı. Yola doğru bir polis arabası durdu önümüzde. Polis bana baktı, asker dedim. Bir saniye ikimizde birbirimize bir şey söyleyemedik düşman kim kafamızın üstünde kim bombalar yağdırıyor algılayamıyorduk. Yaşıyor dedim. Arka kapıyı açtı ve hadi getirin dedi. Bir kaç vatandaş ve polis hastahaneye gitmek için yola çıktılar hemen jetlerin biraz altında. Saat o sırada beşe geliyordu heralde artık bitti bu kabus son buldu dedim. mke tarafına geçtim ve baştan aşağı kan içindeki önlüğü çıkardım üzerimden. patlayan bir su borusunda ellerimdeki kanı temizlerken bunların gerçek olduklarına inanamıyordum. Yeniden bombalama başladı o sırada her yerden silah sesleri geliyordu. Aynı sıralarda uzaktan bazı patlamalarda duyuluyordu biri beştepe bombalanıyor dedi. Saat 6 gibi yeniden jetler gelince ve bombardıman yapan helikopterleri ondan sonra bir daha görmedim sanırım o jetler gerçek askerlerdi.
Sabah olduğunda kulaklarım artık duymuyordu. Sokakta tanklar, her yerde hurda araçlar ve yıkım gözüküyordu. Gerçek dışıydı. En kabullenemediğim ise bu vatanın ekmeğini yiyen hainlerin gözlerimin önünde katliam yapmasıydı.
Burada yaklaşık sekiz saat boyunca yaşadıklarımın bir kısmını aktarmaya çalıştım. Tabi birde asla anlatamayacağım ve benim bile hatırlamak istemediğim görüntüler var zihnimde.
Son olarak şunu söylemek isterim ki aklımdan bir soru çıkmıyor buraya yazmaktan insan olarak utandığım o görüntülere neden olan bu hainler eğer başarsaydı neler olacaktı?"