YÖK: Rektörler Başörtülüyü Alacak

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, başörtüsünün yükseköğretimde serbest bırakılmasını öngören değişikliklerin yapıldığı Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerine göre uygulama yapılabilmesi için ayrıca bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç bulunmadığını bildirdi.

YÖK Başkanı Özcan, üniversite rektörlüklerine gönderdiği yazıda, TBMM'de aynen kabul edilerek kanunlaşan söz konusu anayasa değişikliğinin dün Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdiğini hatırlatarak, ''Bu itibarla söz konusu Anayasa değişikliği göz önünde bulundurulmak suretiyle uygulama yapılması, kamu görevi ifa eden yükseköğretim kurumlarının yöneticilerinin görev, yetki ve sorumluluğunda olduğu izahtan varestedir'' dedi.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Anayasanın 10. ve 42. maddelerine göre uygulama yapılabilmesi için ayrıca bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç bulunmadığını belirterek, ''Anayasanın 10. ve 42. maddeleri hükümleri karşısında, ancak kimliği teşhis edilemeyecek bir durumda bulunan kişilerin yükseköğretim kurumlarının bina eklenti ve yerleşke alanlarına alınmaması yönünde tedbirler alınabilir'' dedi.

YÖK Başkanı Özcan, üniversite rektörlüklerine ve bilgi için İçişleri Bakanlığı ve Valiliklere gönderdiği yazıda, 23 Şubat 2008'de Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair 9 Şubat 2008 tarihli ve 5735 sayılı Kanunla, Anayasanın 10. maddesinin dördüncü fıkrasında değişiklik yapıldığını ve 42. maddesine yedinci fıkra olarak yeni bir fıkra eklendiğini hatırlattı.

Anayasanın 10. maddesinin değiştirilen dördüncü fıkrasının, ''Devlet organları ve idare makamları, bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar'' şeklinde düzenlendiğini anımsatan Özcan, Anayasanın 42. maddesine eklenen yedinci fıkrasının ise ''Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir'' diye şeklinde düzenlendiğini kaydetti.

Özcan yazısında, Anayasada değişiklik yapan 5370 sayılı Kanuna ilişkin teklifin genel gerekçesindeki şu ifadelere yer verdi: ''Yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafetlerinden dolayı bazı öğrencilerin eğitim ve öğrenim hakkının engellenmesi kronik bir sorun haline gelmiştir.

Kurucusu ve üyesi bulunduğumuz Avrupa Konseyi'ne üye ülkelerin hiç birinde üniversite düzeyinde böyle bir sorun mevcut bulunmamaktadır. Buna rağmen, ülkemizde uzun bir süredir üniversitelerde bazı kız öğrencilerin başlarını örtmede kullandıkları kıyafetler nedeniyle eğitim ve öğrenim hakkını kullanamadıkları bilinmektedir. Atatürk'ün hedef gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyinde 'fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür' nesillerin yetiştirilmesi, kişilerin yükseköğrenim hakkından kanun önünde eşitlik ilkesi gereği hiçbir nedenle ayrımcılığa tabi tutulmadan yararlanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenlerle, Anayasanın 10. ve 42'nci maddesinde iş bu değişikliklerin yapılması gereği doğmuştur.''

KANUN GEREKÇELERİNDEN ALINTILAR

Özcan, yazısında, 5370 sayılı Kanuna ilişkin teklifin, Anayasanın 10. maddesinin dördüncü fıkrasının değiştirilmesini öngören çerçeve 1. maddesinin gerekçesinde de ''Kanun önünde eşitlik, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez ilkelerinden biridir. Bu ilkeyi uygularken devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri vardır. Devlet organları ve idari makamlar, hiçbir sebeple bireyler arasında ayrımcılık yapamayacağı gibi, bu yöndeki ayrımcılık girişimlerini de önlemekle yükümlüdürler'' denildiğini anımsattı. Prof. Dr. Özcan, şöyle devam etti:

''Nitekim, Anayasanın 5. maddesine göre, 'kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak' devletin temel amaç ve görevleri arasındadır. Devlet bu temel görevini yerine getirirken, herkesin kamu hizmetlerinden eşit bir şekilde yararlanmasını sağlamaya yönelik her türlü tedbiri almak zorundadır. Tüm idare makamları gibi üniversiteler de yükseköğretim hizmeti sunarlarken dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep, giyim, kuşam ve benzeri sebeplerle bu hizmetten yararlanan kişiler arasında ayrımcılık yapamazlar.'' Özcan, yazısında, 5370 sayılı Kanuna ilişkin teklifin, Anayasanın 42. maddesine yedinci fıkra olarak yeni bir fıkra eklenmesini öngören çerçeve 2. maddesinin gerekçesinde de şu açıklamalara yer verildiğini ifade etti:

''Eğitim ve öğrenim hakkı, kişilerin en temel ve vazgeçilmez haklarından biridir. Bu nedenle bu hakkın sınırlandırılması ancak kanunun açıkça belirttiği istisnai durumlarda söz konusu olabilir. Nitekim Anayasanın 13. maddesinde de temel hak ve hürriyetlerin 'özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla' sınırlanabileceği belirtilmektedir. Kanunun açıkça yasaklamadığı bir fiil, tutum veya davranıştan dolayı idare, hiç kimseyi eğitim ve öğrenim hakkından mahrum bırakamaz. Buna rağmen ülkemizde bazı kişilerin kanunda açıkça yazılı olmayan sebeplerden dolayı yükseköğrenim hakkından mahrum bırakıldıkları da bir gerçektir. İşte bu nedenle yapılan değişikliğin amacı, münhasıran yükseköğretim hizmetlerinden yararlanan vatandaşlar arasında eşitliği sağlamak ve yükseköğretim kurumlarında öğrenim hakkından mahrum edilen kişilerin bu hak mahrumiyetini ortadan kaldırmaktır.''

Özcan, söz konusu Kanun teklifinin aynen kabulüne dair TBMM Anayasa Komisyonunun raporunda da gerekçe olarak aynı yönde açıklamalara yer verildiğini kaydetti.

REKTÖRLERİN YETKİ VE SORUMLULUĞU

TBMM Genel Kurulu'nda aynen kabul edilerek kanunlaşan söz konusu Anayasa değişikliğinin, dün Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdiğini anımsatan Özcan, şöyle devam etti: ''Bu itibarla, söz konusu Anayasa Değişikliği göz önünde bulundurulmak suretiyle uygulama yapılması, kamu görevi ifa eden yükseköğretim kurumlarının yöneticilerinin görev, yetki ve sorumluluğunda olduğu izahtan varestedir. Ayrıca belirtilmelidir ki, Anayasanın 10. ve 42. maddelerine göre uygulama yapılabilmesi için ayrıca bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç bulunmamaktadır.

Çünkü halen yürürlükte olan kanunlarda da hangi kıyafetlerin toplumsal ortamda giyilemeyeceğine dair açık düzenlemeler yer almaktadır. Anayasanın 174. maddesi ile koruma altına alınan 'İnkılap Kanunları'ndan birini oluşturan 2596 sayılı 'Bazı Kisvelerin Giyilemiyeceğine Dair Kanun', bu konuda örnek olarak gösterilebilir. Bu bakımdan, Anayasanın 10. ve 42. maddeleri hükümleri karşısında, ancak kimliği teşhis edilemeyecek bir durumda bulunan kişilerin yükseköğretim kurumlarının bina eklenti ve yerleşke alanlarına alınmaması yönünde tedbirler alınabilir.

Çünkü, hukuk toplumunda bireyler arası ilişkilerde güvenin hakim olması esastır. İnsanın toplumsal şartlarda ilişkiye girdiği şahısların kimliklerini teşhis etme, teşhis edebilme imkanına sahip olması gerekir. Bu itibarla; kimliğin ve hatta cinsiyetin teşhis edilemeyeceği bir tarzda kılık ve kıyafet biçimine hukuk toplumunda müsaade edilemez. Dolayısıyla, devlet, kimliğin ve hatta cinsiyetin teşhis edilemeyeceği tarzda örtünme olgusu karşısında gerekli tedbirleri alabilir. Ayrıca belirtilmelidir ki, söz konusu Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesiyle, çağdaş uygarlık düzeyine erişmeyi bir erek olarak telakki eden toplumumuzun estetik anlayışını yansıtmayan kılık ve kıyafet tarzlarıyla yükseköğretim kurumlarının bina, eklenti ve yerleşke alanlarına girilmesi teşebbüslerinde bulunulabilecektir.

Anayasamızın 14. maddesi hükümleri karşısında hiçbir surette himaye görmemesi gereken bu hakkın kötüye kullanılması girişimlerinin önüne geçilmesi için yükseköğretim kurumları yönetimleri tarafından genel kolluk birimleriyle eşgüdümlü bir çalışma başlatılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Muhtemel provokasyonlar karşısında gerekli önleyici kolluk tedbirlerinin alınmasını sağlamak amacıyla valiliklerle koordinasyonun sağlanması gerekmektedir.''

Özcan, Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerine göre uygulama yapılabilmesi için ayrıca bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç bulunmadığını ifade ederek, şunları kaydetti: ''Çünkü halen yürürlükte olan kanunlarda da hangi kıyafetlerin toplumsal ortamda giyilemeyeceğine dair açık düzenlemeler yer almaktadır. Anayasa'nın 174. maddesiyle koruma altına alınan inkılap kanunlarından birini oluşturan 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun bu konuda örnek olarak gösterilebilir. Bu bakımdan Anayasa'nın 10 ve 42. maddeleri hükümleri karşısında ancak kimliği teşhis edilemeyecek bir durumda bulunan kişilerin yükseköğretim kurumlarının bina, eklenti ve yerleşke alanlarına alınmaması yönünde tedbirler alınabilir.''

Haber 7

16 yıl önce
ticari alacak sorumluluk sigortası
Yorumlar
[İlk yorum yapan siz olun]
8438afd0b7a5777e3872ac750868649c@