Avcılığı, bir ressamın tuval üzerine nakşettiği yağlı boya tablo ile eş tutan, böylesine değer veren insanlarımızın mevcudiyeti azımsanmayacak ölçülerde. Kendimizi, bu değer yargısında bulunanlarımızdan soyutlar gibi cümleler kurduğumuz yanlış algısına kimse sahip olmasın. Zira biz de bu çoğunluk içindeyiz ve gerçekten de eline av için gerekli alet ekipman veya malzemeyi alan her doğasever ve av tutkununun, bu işin üstesinden hakkıyla gelebileceğini savunmuyorum.
Gerçekten de bu işin bir meziyet ve yetenek eseri olduğu gün gibi ortada. Sakarya’da av bayilerinin mevcudiyeti ve çokluğundan, ilimizde bu aktiviteye düşkün olanların bir hayli fazla olduğu sonucuna varabiliriz. Av bayilerinin ortalamadan fazla miktarda olması, bu iş için gerekli alet ve ekipmana talebin de yüksek olduğunu göstermekte. Bunun aksine, hiç kimse istenmeyen veya satın alma eğiliminde olunmaya bir ürünü ne dükkanına koyar, daha öncesinde ne de buna yönelik bir ticarethane açar ! Piyasada belli seviyede talep var ki av malzemelerinin arzı da böylelikle sözkonusu oluyor.
Tüm mesleklerde ve aktivitelerde olduğu gibi avcılıkta da meziyet ve bu yönde kabiliyetin olması gerektiğini baştan kayda geçtik. Var olan bu kabiliyet, ardından başarıyı getirmekte. Başarı elde edildikçe bunun adı av olmaktan çıkıp tutkuya dönüşmekte. Hatta avcılığın ilk safhalarında, kendinde bu yöndeki yeteneğin farkında olamayan avcı adayı ve de çevresindekiler bunu bir heves olarak nitelendirirler genellikle. “Heves etmiş işte çocuk, bir iki defa gitsin sonra vazgeçer !”
Bu veya buna benzer cümleleri, bu tutkunun başlangıç evrelerini yaşamış olan her insan ya aile çevresinden veya yakın çevresindeki eş dosttan mutlaka işitmiştir. Hevesten tutku seviyesine terfi eden avcı için artık av bayileri ve av malzemeleri satan dükkanlar tabiri caizse bir ticarethane olmaktan öteye, birer ibadethaneye dönüşürler.
İlk orta ve lise yıllarımın gerçekten de bir takıntısı halini almıştı nehirde olta veya serpme denen ağ ile balık avlamak. Rüyalarıma sık sık konu olurdu balık avlamak. Sokaktaki ara yolda akan küçük su birikintisinde serpme atardım. Eski bir ayakkabının içine birikmiş yağmur suyuna olta atar, saatlerce bekledikten sonra kiloluk pullu, sazan ve yayın balıkları çıkartırdım. Ne güzeldir değil mi insanın rüyasında olup bitenler için mantık yürütmemesi, buna ihtiyaç bile duymaması. Herşeyi olduğu gibi yaşamak ! Sorgulamadan !
Sakarya’daki av bayilerinde böylesi av yapmaya müsait malzemeler var mıdır bilinmez ama avcının da avlanırken aradığı tek şey hayatı sorgulamadan yaşamak olsa gerek…