Bugün sizlere bir doğa güzelliğinden bahsedeceğim. Doğançay… Sadece biz Sakaryalı'ların değil çevre illerde yaşayan vatandaşlarımızın da bildiği ve sık sık ziyaret ettiği bir yer.
İstanbul'da bulunan bazı tur ve seyehat şirketlerinin bile günübirlik turlar düzenlediklerini biliyorum. Bilecikyolu üzerinde, Dörtyol'dan sonra 12. kilometrede, yolun sol tarafında. Köye hemen kenarından geçen Sakarya Nehri üzerindeki köprüyü geçince giriyorsunuz. Yol sizi köyün küçük çarşısına götürüyor. Çarşı içerisinde köyü ikiye bölen bir dere var. Dere köprüsünü geçtikten sonra düz devam ederseniz kısa bir süre sonra komşu köye giden yol, demiryolu ve Sakarya Nehri birbirine paralel devam eder. Buralar balık merakı olanlar için ideal yerlerdir. Zira arabanız varsa nehrin çok yakınına kadar yaklaşabilirsiniz. Arabanız yoksa yolun karşı tarafında yine nehre paralel Bilecik-Adapazarı yolunda çalışan ilçe belediyelerine ait düzenli çalışan otobüslerden yararlanabilirsiniz. Geyve, Pamukova ve Alifuatpaşa'dan sabah 06:30'dan akşam 23:00 arası çalışan on-onbeş dakika arayla herhangi birine rastlayabileceğiniz bu otobüsler ile Adapazarı'nda TMO'nin yanına kadar seyahat etmeniz mümkün.
Benim dikkatinizi çekmek istediğim yer burası değil. Köy merkezindeki köprüyü geçtiğinizde sağa devam ederseniz bir mahalle içerisinden geçen yolu izleyeceksiniz. Yaklaşık iki kilometre sonra evler bitecek ve ormanlarla kaplı, tabanından etrafı piknik alanları ile kaplı bir derenin bulunduğu vadiye gireceksiniz. Özellikle ilkbaharda yeşilin her tonunu barındıran, kuş seslerinin korolar oluşturduğu bu huzur ortamı uzaktan yakından gelen ailelerin uğrak piknik yeri olur. Sabahın erken saatlerinden itibaren doğayla başbaşa bir gün geçirmek isteyenler doldurur dere kenarlarını, ağaç altlarını… Diğer piknik yerlerinin aksine herhangi bir ücret ödemeksizin, canınızın çektiği ağaç altında, keyfinize uygun dere kenarında yaşarsınız bu huzuru. Gelenler genelde aileler olduğundan ve dahası köy halkının bir kısmı da hafta sonlarını buralarda geçirdiğinden içiniz rahat olsun… Yaban hayvanları filan uğramaz, dere şırıl şırıl akar, çocuklarınız gözünüzün önünde ve başka yerlerde suyun derin olmasından kaynaklanan tehlikelerden uzakta vakit geçirirler. Zira suyun en derin olduğu yer en çok yarım metredir. İnsan eli ile düzenlenmiş, organize ve kalabalık piknik yerlerinde hiç tanımadığınız insanlarla iç içe oturmak zorundasınızdır.Biraz da delikanlılık varsa rahatça oturmanız, ayaklarını uzatmanız veya sıcak bir yaz gününde serin gölgede su şırıltısıyla kremalı bir öğle uykusu çekmeniz pek içinize sinmeyebilir. Şahsen ben böyle durumlarda hiç rahat edemem. Özellikle de çok sevdiğim piknikte öğle şekerlemesini arabamın içinde yapmak zorunda kalırım. Ama Doğançay'da bu durum anlattığım gibi değil. Herşey tamamen doğal olduğundan üç-beş metre ötenizde piknik yapan komşularınızı istemezseniz görmezsiniz. Dolayısıyla onlar da sizi görmek istemezlerse görmezler. Hem siz hem aile fertleriniz rahatça oturup dinlenme imkanını yaşarsınız. Etrafta herhangi bir ev, kafe, lokanta veya büfe benzeri bir şey yoktur. Bu, pikniklerin davetsiz ve asla istenmeyen misafirleri olan sineklerin ortalarda olmaması için iyidir. Ancak yiyecek ve içeceklerinizi ya yola çıkmadan alacaksınız yada henüz köyün çarşısından ayrılmadan tedarik edeceksiniz anlamına da gelir. Yiyeceklerinizi hazırlayıp getirebileceğiniz gibi uygun yerlere kuracağınız mangallarda ve yakacağınız ateşlerde hazırlamanız da mümkün. Eğer mangal veya ateş yakacaksanız; dere yatağı içerinde veya yakınında tehlike arzetmeyecek koşulları sağladıktan sonra yakmanızı, ateşin söndüğünden emin olmadan bulunduğunuz yeri terketmemenizi ve çöplerinizi bırakmamanızı hatırlatırım.
Ayrıca Doğançay'da bir Orman Koruma Merkezi bulunduğunu ve piknik alanlarının sürekli izlendiğini de bilmenizi isterim. Piknik'ten anladığınız sadece yemek, içmek ve gölgede şekerleme yapmak değilse o zaman yapacaklarınız bitmedi demektir. Tercihinize göre düzgün şosede, dere boyunca uzanan patikalarda veya dere içerisinde yapacağınız yürüyüşler enerji harcamak ve yediklerinizi yakmak için ideal aktivite olacaktır. Köy merkezinde üzerinden geçtiğiniz köprüden itibaren sekiz kilometre sonra dere içerisinde bulunan şelale ilginizi çekebilir. Şu anda faal olmayan tren istasyonu civarindaki yüz yıllık çınar ağaçlarını, doksanlı yıllarda yapılan köy camisini görmenizi, köy merkezindeki köy kahvelerinde demlenen çaydan içmenizi özellikle öneririz. Yakın zamanlarda üzerine hikaye kitapları yazılan, gölgesinde filmler çekilen çınar ağaçları arasındaki eski istasyon binası önünde çekilen bir reklam filmi şu sıralar hala televizyon ekranlarında gösteriliyor. Bakalım farkedebilecek misiniz? İşte size ipucu; sözkonusu reklam filminde Doğançay' ın adı reklamın konusuna uygun olarak Fındıklı olarak değiştirilmiş. Ve bir ipucu daha, filmde benim anlattığım ilkbahar manzaraları değil yaprakların rüzgarlarda uçuştuğu bir sonbahar görüntüleri var…
Şu sıralar Doğançay yolun yarısını çoktan geçmiş, delikanlı amcaların, dedelerin yılları bir yastıkta devirdikleri teyzeleri, babaannleri yanlarına alıp usul usul yürüyecekleri ve gençlik anılarını anlatacakları, hüzünlü bir film sahnesi görüntüsünde. Koca çınarlar yapraklarını dökmüş, dağlar yeşil giysilerini çıkarıp kışlıklara bürünmüş, ılık meltemler yerini serin rüzgarlara bırakmış bu yerlerşimdi de en az bahardaki kadar görülmeye değer. Yolunuz o taraflara düşerse baharda, kışta veya güzün uğramanızı öneririm.