Başbakan Erdoğan, boynunu giyotine uzatacak mı?
Boynunu giyotine uzatacak mı Başbakan Erdoğan’la AKP?... Soru bu.
Erdoğan, “Boynum kıldan incedir” diyerek Anayasa Mahkemesi’nin kararını bekleyecek mi?
Ne dersiniz?
Ben pek ihtimal vermiyorum.
Tayyip Erdoğan’ın anayasa değişikliğiyle, halkoylamasıyla demokratik mücadele yolunu seçeceğine ilişkin işaretler şimdilik ağır basıyor.
Böyle yaparsa yanlış mı olur?
Sanmıyorum.
Baştan beri aynı kanıdayım. Gündemde hukuk değil, hukuk darbesi ya da yargısal darbe var. Demokratik hukuk devletini hiçe sayan bir gelişme söz konusu.
Buna karşı direnmek, ‘demokrasi yolu’nu seçmektir. Darbeyle demokrasi, darbeyle hukuk bir arada olamaz.
Türkiye darbelere, askeri ya da hukuki darbelere direnmedi.
Darbecilerden hesap sormadı.
Bu hesaplar sorulabilse ve bu hesaplar bugüne kadar kapatılabilseydi, şimdi hala bir Danıştay Başsavcısı çıkıp darbeleri ve darbelerin idamlarını savunamazdı.
Eski siyaset ve eski siyasetçiler, Türkiye’de bürokrasinin rejime ilişkin ‘asker-sivil hegemonyası’nı, eski deyişle tahakkümünü kabullendiler. Oyunun kurallarını demokrasiye uygun hale getiremediler. Bu konuda ipe un serdiler.
Ve eskiler, bu uysallığın, bu boyun eğişin Türkiye’yi zaman içinde kendiliğinden gerçek demokrasiye geçireceğini sandılar.
Olmadı, aldandılar.
Böyle sürecek mi oyun?
Halkın oyuyla sandıktan çıkan seçilmiş iktidarlar, son tahlilde, asker-sivil bürokrasiye tabi olmaya devam mı edecekler?
Seçilmiş hükümetler, demokrasiyle ilgili bazı temel konular gündeme geldiğinde, acaba devlet karşısında el pençe divan durmayı sürdürecekler mi? Yoksa gerçek demokrasi oyunu gelip nihayet bizim kapımızı da çalacak mı?
Sorunun özü budur.
Ve bu öz demokrasiyle ilgilidir.
Gerçek hukuk devletiyle ilgilidir.
Bu özü kavramadan olup bitenlere akıl erdirmek olanaksızdır.
Bu özü kavramadan rejime dıştan müdahaleleri şikayet konusu yapmak işe yaramaz. Bu özü doğru dürüst kavramadan yapılan hukuka saygı çağrıları havada kalmaya mahkumdur.
Yaşananların demokratik özü kavranamazsa, demokrasiyi günahları kadar sevmeyen, küreselleşmeye kafadan karşı olan,
Türkiye’yi AB’den uzaklaştırmak, dünyadan tecrit etmek ve içine kapatmak için can atan ‘ulusalcı tuzaklar’a kolayca düşülür.
Denge derken, hukuka saygı derken, itidal derken, şu günlerde sureti haktan görünerek demokratlık taslayan bir takım ‘takiyyeci demokratlar’ın (eskinin ‘kriptoları’ ya da cuntacılarının) avanak avlama tezgâhına gelinir.
Evet, tansiyonu düşürmek lazım.
Evet, gerilimden kaçınmak lazım.
Evet, yumuşama lazım.
Evet, sağduyuyla soğukkanlılık.
Eski deyişle itidal...
“Yoksa adım adım rejim krizine doğru yol alıyoruz” uyarıları...
Gerçek payı var hepsinde.
Ama önce ‘resmin bütünü‘nü gözden kaçırmayalım. Bugün ‘rejim krizi’nden söz edenler, daha dün yaşananları gözardı ederlerse, bir şeyler hep eksik kalır.
Askerin doruklarındaki 2003-2004 darbe tertiplerini, bu çerçevedeki bazı asker-sivil organize işleri, bazı Ergenekoncu dalgaları, Çankaya Savaşları’nı, Cumhuriyet mitinglerinin arkasındaki organize çekirdeği ya da 367‘yi, 27 Nisan Muhtırası’nı yerli yerine oturtmadan, bir rejim kriziyle ilgili olarak yapılan iyi niyetli uyarılar havada kalır.
Çünkü AKP’yi kapatma davası, kuşkunuz olmasın, hiç de öyle kısa olmayan bir zincirin halkasıdır; 2002 sonundaki seçimlerden beri yaşanan demokrasi karşıtı olaylar zincirinin bir halkası...
Son halka işte bu davadır.
Ya da son ‘kazık’tır.
Rejim krizine asıl imzayı atanlar, dünkü yazımda da belirttiğim gibi, işleri AKP’yi kapatma noktasına getirenlerdir, yani bugün yargısal darbe içinde olanlardır.
Yazın bir kenara:
Rejim, atılan bu kazığı çıkarmadan demokrasi adına layık olamaz. Bu kazık çıkmadan, Türkiye’de rejimin demokratikleşmesi, olağanlaşması, Türkiye’nin gerçek bir siyasal istikrara kavuşması imkansızdır.
Bu kazık nasıl çıkar?
Bunun için iktidarla muhalefet elele verebilir mi? Erdoğan’la Baykal uzlaşabilir mi? Keşke...
İktidarla muhalefet keşke bir anayasa değişikliğinde anlaşarak, Türkiye’yi siyasi partiler mezarlığı olmaktan kurtarsalar...
Evet keşke!
Siyaset sahnesinde bugün böyle bir ‘demokrasi mucizesi’nin gerçekleşeceğini ummak, olmayacak duaya amin demek gibidir; keşke yanılsam.
O zaman kazık nasıl çıkacak?..
Yarın dördüncü yazıyla devam.
Yazı - 1
Yazı - 2