"Yeni 28 Şubat’lar Yaşanmasın!"

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 546. hafta basın açıklamasında, İslami kimliğe yönelik sistematik bir baskı süreci olarak nitelediği 28 Şubat dönemindeki bazı uygulamaların yeniden gündeme gelmesine tepki gösterdi

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu, 546. hafta basın açıklamasında, üzerinden 19 yıl geçen 28 Şubat darbesini gündeme aldı. Platform adına Sakarya Dayanışma Derneği’nden Erhan Duru’nun okuduğu açıklamada “Vefatının 5. yılını yad ettiğimiz merhum  Necmettin Erbakan'ın başbakanlığını yaptığı 54. Hükümet’e karşı gerçekleştirilen darbe; aynı zamanda İslami kimliğe yönelik sistematik bir baskı süreciydi. Hükümet’e yönelik komplolarla, başörtüsü yasaklarıyla, kesintisiz eğitimle, katsayı engelleriyle, siyasi yasaklar ve yargılamalarla, Kuran eğitimine yaş sınırlandırmasıyla, fişlemelerle anılan bu dönemin, artık kapanmış bir dosya olduğu söyleniyor. 28 Şubat süreci yasaklarının bittiği ve o dönemde koyulan engellerin kalktığı doğrudur. Fakat bu durum, 28 Şubat’ın gerçekten bittiğini ve darbeci aktörlerinin yenildiğini mi gösteriyor; işte burası bizce tartışmalıdır. 28 Şubat, Müslüman mahallesinin Kemalist vesayet sistemine karşı yükselttiği itirazların sınandığı bir dönemdi. Türkiye Müslümanlarının kahir ekseriyatı, sistemle hesaplaşmak yerine, sisteme boyun eğmeyi tercih ettiler. İddialarından vazgeçmek kaydıyla sistemde kendilerine biçilen role talip oldular. Müslümanca hassasiyetler, 82 Anayasasına, Kemalist ideolojiye, faiz ekonomisine, bürokratik vesayete, kapitalist dünya sistemine uygun hale getirilmişse, 28 Şubatçıların yenildiği nasıl iddia edilebilir ki?” eleştirisi yapıldı.

Açıklamanın devamında son dönemde 28 Şubat sürecini hatırlatan gelişmelerin yaşandığına dikkat çekilerek şu ifadeler kullanıldı: “28 Şubat, devlet iktidarını koruma ve kollama adına her yolun mübah sayılmasıydı. Bugün aynı baskıcı anlayış hükmünü korumuyor mu? 28 Şubat, ABD ve İsrail kampında yer almaktı. Bugün aynı stratejik ilişkiler devam etmiyor mu? 28 Şubat, insanların muhalif kimliklerinden dolayı fişlenmesi, cezalandırılması, kamudaki işinden atılmasıydı. Bugün de insanlar, sadece sosyal medyadaki paylaşımlarına bakılarak dahi fişlenip, soruşturulmuyor mu, kamu görevine son verilmiyor mu? Yeni fişleme genelgeleri yayınlanmıyor mu? 28 Şubat, yargının ve rektörlerin siyasi kararlar almasıydı. Bugün de siyasi yargılamalar, akademik baskılar yok mu? 28 Şubat yargılamalarından ceza almış mahkumlar hâlâ adaletsizliğin kurbanı olarak içeride yatmıyor mu? Peki, tüm bu gelişmeler yaşanırken, aslında en çok, yeni bir iktidar düzeninin referans kaynağıymış gibi dillere pelesenk edilen Aziz İslam’ın ruhu yıpratılmış olmuyor mu? 28 Şubat’ın doğrudan hedefindeki Müslüman kimliğimiz, bizzat bu kimliğin temsiliymiş iddiasını taşıyan siyasal iktidarın yönetiminde tahrip edilmiyor mu?”

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 546. Hafta basın açıklaması şu şekilde;

Değerli dostlar, duyarlı Sakarya halkı;

28 Şubat darbe sürecinin üzerinden 19 yıl geçti. Bugün, vefatının 5. yılını yad ettiğimiz merhum  Necmettin Erbakan'ın başbakanlığını yaptığı 54. Hükümet’e karşı askeri ve bürokratik oligarşinin öncülüğünde gerçekleştirilen darbe; aynı zamanda İslami kimliğe yönelik sistematik bir baskı süreciydi.

Hükümet’e yönelik komplolarla, başörtüsü yasaklarıyla, kesintisiz eğitimle, katsayı engelleriyle, siyasi yasaklar ve yargılamalarla, Kuran eğitimine yaş sınırlandırmasıyla, fişlemelerle, Batı Çalışma Gruplarıyla, YAŞ kararıyla anılan bu dönemin, bugün itibariyle kapanmış bir dosya olduğu söyleniyor. 28 Şubat süreci yasaklarının bittiği ve o dönemde koyulan engellerin kalktığı doğrudur. Fakat bu durum, 28 Şubat’ın gerçekten bittiğini ve darbeci aktörlerinin yenildiğini mi gösteriyor; işte burası bizce tartışmalıdır.

28 Şubat, Müslüman mahallesinin Kemalist vesayet sistemine karşı yükselttiği itirazların sınandığı bir dönemdi.

Herkesin hakkının korunduğu adil bir düzen, ayrımcılık ve baskıcılık yapmayan ahlaklı bir yönetim gibi iddialarla teberrüz etmiş İslami uyanışın, sistem karşısında kendi iddialarını ispatlamak zorunda kaldığı bir dönemdi.

28 Şubat; Türkiye Müslümanlarının, kapitalist dünya sistemine eklemlenmiş ve soğuk savaş sonrası kendisine yeni tehdit olarak İslam dünyasını seçmiş NATO’yla birlikte hareket eden Kemalist vesayetin aktörlerine niye karşı çıktıklarını ispatla mükellef oldukları bir dönemdi. Ne yazık ki, bu sürecin sonundan, bizim açımızdan hüsranla biten neticelerle çıkıldı.

Türkiye Müslümanlarının kahir ekseriyatı, sistemle hesaplaşmak yerine, sisteme boyun eğmeyi tercih ettiler. İddialarından vazgeçmek kaydıyla sistemde kendilerine biçilen role talip oldular. Böylece, 28 Şubat’ta mazlumiyetin ne kadar sembolü varsa, sistemin pastasından pay kapma telaşına düşenlerin elinde tüketildi. Böylesi bir vasatta, sembolik değeri zaten yitirilmiş bir “Başörtüsü”nün ya da adeta kutsallaştırılan düzene kulluğu telkin eden bir din eğitiminin önündeki yasakların kaldırılmasının ne sakıncası olabilir ki?

Müslümanca hassasiyetler, 82 Anayasasına, Kemalist ideolojiye, faiz ekonomisine, bürokratik vesayete, kapitalist dünya sistemine uygun hale getirilmişse, 28 Şubatçıların yenildiği nasıl iddia edilebilir ki?

Geldiğimiz hal iyi tahlil edilmelidir: Cumhuriyet dönemi boyunca tek adamlığa, tek parti rejimine, tektipçi resmi ideolojiye karşı çıkmış insanlar, bugün kendi elleriyle yeni bir tek adam rejimi kurmanın hevesini gütmüyor mu? Sistemin “tek, tek, tek…” diye giden amentüsünü her gün tekrar etmiyor mu?

Kendi politik görüşünü devletin resmi ideolojisi, kendi politik liderini ise ‘ebedi şef’ kılmak için canhıraş çırpınanlar; bu uğurda her türlü haksızlığı, hukuksuzluğu meşru görmüyor mu?

28 Şubat, devlet iktidarını koruma ve kollama adına her yolun mübah sayılmasıydı. Bugün aynı baskıcı anlayış hükmünü korumuyor mu? 28 Şubat, ABD ve İsrail kampında yer almaktı. Bugün aynı stratejik ilişkiler devam etmiyor mu? 28 Şubat, egemenlerin ötekileştirdiklerine her türlü zulmü reva görmesiydi. Bugün aynı zihniyet yönetim mekanizmalarında karşılığını bulmuyor mu? 

28 Şubat, insanların muhalif kimliklerinden dolayı fişlenmesi, cezalandırılması, kamudaki işinden atılmasıydı. Bugün de insanlar, sadece sosyal medyadaki paylaşımlarına bakılarak dahi fişlenip, soruşturulmuyor mu, kamu görevine son verilmiyor mu? Yeni fişleme genelgeleri yayınlanmıyor mu?

28 Şubat, yargının ve rektörlerin siyasi kararlar almasıydı. Bugün de siyasi yargılamalar, akademik baskılar yok mu? 28 Şubat yargılamalarından ceza almış mahkumlar hâlâ adaletsizliğin kurbanı olarak içeride yatmıyor mu?

28 Şubat, Batı Çalışma Grubu’nun toplum üzerinde psikolojik harp yürütmesiydi. Bugün de yeni çalışma grupları marifetiyle, insanlar üzerinde korku cumhuriyeti kurulmuyor mu? 28 Şubat, insanların dini ve etnik kimlikleri üzerinden kamplaştırılması ve birbirine karşı kışkırtılmasıydı. Bugün de, politik hırslar uğruna aynı çatışmalara zemin hazırlanıp, toplumun dirliği, esenliği, geleceği tehdit altında tutulmuyor mu?

Peki, tüm bu gelişmeler yaşanırken, aslında en çok, yeni bir iktidar düzeninin referans kaynağıymış gibi dillere pelesenk edilen Aziz İslam’ın ruhu yıpratılmış olmuyor mu? 28 Şubat’ın doğrudan hedefindeki Müslüman kimliğimiz, bizzat bu kimliğin temsiliymiş iddiasını taşıyan siyasal iktidarın yönetiminde tahrip edilmiyor mu?

28 Şubat’ı anmak; vesayetçi sistemle, darbe sürecinin zihniyetiyle, egemen politikalarıyla yüzleştiğimiz, hesaplaştığımız takdirde anlamlıdır. 28 Şubat’a karşı direnmek ise, sisteme teslim olmakla değil, hakkın, adaletin ve özgürlüğün herkes için tesis edilmesi için ‘herkese Müslümanca’ bir ahlakı ve kesintisiz bir mücadele şuurunu korumakla mümkündür.

28 Şubat’a direnenlere de, yeni 28 Şubatlara teslim olmayanlara da selam olsun!"

8 yıl önce
Yorumlar_
[İlk yorum yapan siz olun]
dd453701ac21f313ee94fde189c0b4e0@